Türk’e pedagoji, Ermeni’ye psikoloji

Agos, 1 Mayıs 2009

Obama ve bir tür özeleştiri

27 Mart’ta, Obama’nın geçmişteki konuşmalarından örnekler vererek, onun 1915’te yaşananları soykırım olarak adlandırmakta hiç şüphe duymadığını, ancak başkan olduktan sonra bu konuda nasıl bir tavır içerisinde olacağını bilmenin kolay olmadığını söyledikten sonra, şunları yazmıştım:

“?ahsen, Obama’nın Ermenilerin başına gelenleri anarken soykırım terimini kullanıp kullanmayacağının, 1915 Felaketi’nin nasıl tanımlanacağı açısından çok da önemli olduğunu düşünmüyorum. Neticede, onun da, tıpkı önceki başkanların yaptığı gibi, kavramın kendisini kullanmasa da, Amerikan yönetiminin yaşanan felaketin büyüklüğünü ne kadar iyi kavradığını anlatan sözcükleri kullanacağına şüphe yok.

Çiçeği burnunda başkanın, 24 Nisan mesajında, daha önceki beyanlarının arkasında durup durmayacağı, salt Ermenileri ilgilendiren bir konu olmamalı. Çünkü, bir başkanın, henüz başkan değilken ‘hakikat’ bildiğini o koltuğa oturduktan sonra unutması, Amerikan cephesinde değişen bir şey olmadığını anlatacak her şeyden önce. Bu da, nihayetinde pek de hayırlı bir haber olmayacak.”

O günden bu yana, Obama yukarıdaki cümleleri haksız çıkaran şeyler yaptı. Türkiye ziyaretinde, Cumhurbaşkanı Gül’le görüşmesinin ardından ve TBMM’deki konuşmasında, nihayet 24 Nisan mesajında, geçmişte yaşanan trajedi hakkındaki görüşlerinin değişmediğini güçlü bir şekilde ifade ettikten sonra, Türkiye’yi geçmişiyle yüzleşmeye, Türkiye ve Ermenistan’ı ise ilişkilerini normalleştirmeye davet etti.

Obama, kendi açısından son derece incelikli bir diplomatik adım attı. Hem görüşlerinden taviz vermedi, böylece benim sandığım gibi “ ‘hakikat’ bildiğini koltuğa oturduktan sonra unutmadı”, hem de tarafları gerçek, samimi bir diyaloğa davet etti. Böylece, benim, ‘soykırım’ı telaffuz etmezse, Amerikan cephesinde değişen bir şey olmayacağı yönündeki önermemin sığlığı ortaya çıkmış oldu. Görülüyor ki, Amerikan cephesinde, dikkatle izlemeye devam etmemiz gereken bir değişim var.

Ancak sorunun barışçı ve adaletli bir şekilde çözümü yolunda, Amerikan Başkanı’nın sözleri pek bir şey ifade etmiyor. Neden mi? Onu, yanda tartışalım.


Türk’e pedagoji, Ermeni’ye psikoloji

Çünkü... Asıl mesele ‘Türkler’ ve ‘Ermeniler’ arasında. Çünkü meselenin aktörleri Türkiye, Ermenistan, Türkiyeliler, Ermenistanlılar, diaspora, milliyetçiler, Kürtler, demokratlar... Ve doğaldır ki, Obama’nın mesajının her kesim için farklı bir anlamı var.

Türkiye’de siyasetçiler, ağız birliği etmişçesine, mesajın kabul edilemez olduğu üzerinde birleşti. Oysa Obama’nın geçmişe yönelik değerlendirmesi, neticede önceki başkanlardan pek de farklı değildi. Onun açıklaması da, Anadolu’da yaşayan 1,5 milyon Ermeni’nin yerlerinden yurtlarından edilip katledildiğine vurgu yapıyordu. Mesajın, bu yönüyle, Türkiye toplumunu siyasi kürsülerde seslendirildiği kadar rahatsız etmediği, dolayısıyla parti liderlerinin çıkışlarının sadece iç ve dış pazara yönelik mesajlar olduğu söylenebilir.

Oysa, özellikle diasporadaki Ermeniler açısından bu açıklama çok daha dramatik sonuçlar doğurdu. Yazılan yazılara, internet tartışmalarında konuşulanlara baktığınızda, bilhassa ABD’li Ermenilerin yaşadığı derin hayal kırıklığını görebilirsiniz. Obama’nın bu kez, artık, nihayet, sonunda, ‘soykırım’ diyeceğine yürekten inanan bu insanlar, kendilerini aldatılmış, kandırılmış hissediyorlar. Geçmişte olduğu gibi, bir kez daha...

Türkiye’de, konunun özgürce tartışılmasını ve Ermenilerin yaşadığı acılara saygı gösterilmesini isteyen kesimden pek çok kişi, başta Özür Diliyorum kampanyasını başlatanlar olmak üzere, ‘soykırım’ tabirinin uyandırdığı tepkinin, tartışmayı daha baştan çıkmaza soktuğu gerekçesiyle, bu ifadeyi kullanmaktan kaçınmak gerektiğine inanıyorlar. Türkiye’yi iyi tanıyanlar, bu tutumun, toplum pedagojisi açısından haklı bir kaygıdan beslendiğini görmekte zorlanmayacaktır.

Ancak, bir de madalyonun tersi var. Yani, dünyanın dört bir tarafına dağılmış, birkaç nesildir ruhlarını sarmış travmaların acısını çeken Ermenilerin pedagojisi, daha doğrusu psikolojisi. Görünen o ki, Türkiye’yi dönüştürme çabası sürerken, toplumu incitmemek, kızdırmamak, ona söz söylemeye devam edebilmek için hassasiyet gösterildiği ölçüde, Ermenistan’daki ve diasporadaki Ermenilerin ruhu derin yaralar almaya devam edecek, ediyor. Bu nedenle, Türkiye’de yürüyen tartışmaya dışarıdan bakan Ermeniler, olan biteni güç siyasetinin oyunları olarak görecekler, görüyorlar. Dünyanın dört bir tarafındaki Ermeniler, Obama’nın, Türkiye güçlü olduğu için, Türkiye stratejik açıdan önemli olduğu için soykırım sözünü kullanmaktan kaçındığını düşünecekler, düşünüyorlar ve bu durum, geçmişin bütün haksızlıkları ve insanlık dışı uygulamalarıyla birleşerek, onları yoğun bir kedere ve umutsuzluğa sevk edecek, ediyor. Oradan bakıldığında, Türkiye’de düzenlenen özür kampanyası, Baskın Oran’ın Milliyet’te yayımlanan “Başbakan bizim kampanyamıza dua etsin. Bütün dünya parlamentolarında otomatik kararlar çıkıyordu. Onlar duracak. Diyaspora yumuşadı. Dünya basını genosid (soykırım) kelimesini kullanmamaya başladı” sözleriyle birleşerek büyük bir stratejinin parçası olarak görülecek, görülüyor. Obama’nın 24 Nisan açıklamasında, Türkiye’de hazırlanan özür metninde kullanılan tabiri ödünç almış olması, bu stratejinin son halkası halini alacak, alıyor.

Burada sorumluluk elbette ki iki halkın gerçekten barışmasını isteyen Türkiyeli aydınlara düşüyor. Onlar, özürlerinin arkasında durmak, kendilerini dünyaya dağılmış Ermenilere daha iyi anlatmak zorundalar. Bunu herhangi bir siyasi neden değil, bizatihi diledikleri özür dayatıyor.

Bir hatırlatma: Geçtiğimiz hafta Tütün Deposu’nda yapılan, İHD’nin ve bir avuç insanın elbirliğiyle düzenlediği, 1915 kayıplarını anma etkinliğine, özür kampanyasını düzenleyenlerden hiçbiri katkıda bulunmamıştı. Onlar, salonda da yoklardı; hafta boyunca konuyla ilgili başka bir etkinlik düzenlemediler; 24 Nisan’da Ermenilerin yasını paylaşan bir mesaj yayımlama gereği de duymadılar.

Evet, Türkiye’deki değişimi belli toplumsal, tarihsel hassasiyetlere saygı göstererek sağlamak akılcı bir yol olarak görülebilir. Ama bunu, özür dilediğiniz insanların kalplerini kırarak yapmaya devam ederseniz, özrün çok da bir anlamı kalmayacak.


Hiç yorum yok: