Ezberler… Ezberler…

Hasan Celal Güzel’in yukarıdaki hakaretamiz ifadeleri, onun dünyayı algılayış ve olayları yorumlayış biçiminden bağımsız değil. Biz yine de, o cümleleri bir anlığına dışarıda tutup, yazıda yer alan, resmi tarihçiliğin ezberlerine dayalı bazı sorunlu tespitlere not düşelim.

“Bütün Ermeniler” değil!

Güzel, “Diyasporanın azmasına vesile olan 24 Nisan iddialarını biliyorsunuz. Güya, 24 Nisan 1915’te, İstanbul’daki bütün Ermeniler tutuklanmış ve sürgüne gönderilip öldürülmüş!” diyor.

Oysa biliyoruz ki, eğer ortada bir “diaspora” iddiası varsa, bu, 24 Nisan’da “İstanbul’daki bütün Ermeniler”in değil, sayıları iki yüzü aşkın aydın, din adamı, tüccarın vs. sürgüne gönderildiğini ve önemli bir kısmının öldürüldüğünü temel alır. Onların tutuklandığı 24 Nisan tarihi, tehcir kurbanlarını anmak için sembolik bir anlam taşır.

Terör ve Ermeniler

Güzel’e göre, “Ermeni Taşnak ve Hınçak örgütleri, dünya tarihinin ilk terör örgütleridir.”

Oysa, konu hakkında en basit okumaları dahi yapanlar:
(a) Terörist faaliyetlerin öncüllerinin kadim zamanlarda dahi bulunabileceğini, ancak modern anlamda terörizmin Fransız Devrimi’nin ardından ortaya çıktığını;
(b) Evet, Taşnak ve Hınçakların 1908’e dek terör yöntemlerini benimsediğini;
ancak (c) Bunu yaparken, tıpkı İttihatçılar gibi, bilhassa Balkanlarda faaliyette olan komiteleri örnek aldığını, bilir.

Ayrıca, konu hakkında kalem oynatan bir yazarın, iki partinin 1908’den sonra yasal bir çizgi izlediğini, İstanbul’da resmi parti merkezlerinin bulunduğunu, meclise mebus soktuğunu, Taşnakların, “atalarımız” İttihatçılarla ittifak yaptığını gözden ırak tutması, eğer kötü niyet sonucu değilse, “kötü tarihçilik”le açıklanabilir ancak.

“Osmanlı” 33 yıl sabretmedi!

Güzel’e göre, “Osmanlı, bu örgütlerin terör ve isyan eylemlerine tam 33 yıl sabırla tahammül etmiş”tir.

Oysa, 1908-15 arası “silahsız” dönemi unutsak bile, Hınçak 1887’de, Taşnak ise 1890’da kurulduğuna göre,
(1915-1887=28 ve 1915-1890=25 hesabıyla)
33 değil, olsa olsa 28 veya 25 yıllık bir “sabırla tahammül etme” durumundan söz edilebilir.

Mecburiyet mi?

Güzel’in, 27 Mayıs tarihli tehcir kanun-ı muvakkatini 27 Nisan’a taşımasını sürçme olarak kabul etsek dahi, “27 Nisan 1915’te çıkarılan bir Kanun-u Muvakkat ile tehcir kararı al[ın]mak mecburiyetinde kal[ın]mıştır” sözleri gerçeği yansıtmaz.

Çünkü tehcir, 27 Mayıs’tan önce, 1915’in Mart-Mayıs döneminde, ortada henüz muvakkat veya kalıcı bir kanun yokken başlamıştır. Yani, tehcir kararı hukuki bir düzenlemeye dayanılmaksızın alınıp uygulanmış, 27 Mayıs’taki geçici kanun ise, fiili duruma hukuki bir kılıf yaratmıştır.

İsyanları “görmek”

Güzel, yazısında, “Ermeni örgütleri”nin çeşitli kentlerdeki “eylem”lerini tehcire gerekçe olarak gösteriyor.

Oysa, sözü edilen isyanların illa milliyetçi motiflerle gerçekleşmediğinden, vergi, kıtlık, asayiş gibi konularla alakalı olabileceğinden söz etmiyor. Zira bu açıdan bakıldığında, isyan edenlerin, bağımsızlık için silah kuşanmış Ermeniler olarak değil, günbegün artan vergilere, silahlı aşiretlerin saldırılarına vs. isyan eden köylüler olarak görülebileceğini biliyor. 1906-8 dönemi, Anadolu’da Müslüman ve gayrimüslim ahalinin vergi isyanlarıyla bilinir. Acaba Güzel bu isyanları da tehcir gerekçesi olarak sayma eğiliminde midir?

Ayrıca, sorumluluk sahibi bir tarihçinin, 1894-6’da Anadolu’da on binlerce Ermeni’nin katledildiğini, Ermeni isyanları arasında sayılan 1909 Adana Olayları’nda Cemal Paşa’nın dahi bin Müslümana karşılık 17 bin Ermeni’nin öldüğünü yazdığını, Güzel’in “Ermeni mezalimi” adı altında sıraladığı pek çok olayınsa, Anadolu Ermenilerinin kısm-ı küllisi katledilip yerinden edildikten sonra, farklı bir bağlamda gerçekleştiğini teslim etmesi gerekir.

“Ermeniler-Türkler” yok, insanlar var

Güzel’in 1915’te yaşananları meşrulaştırmak için kullandığı olaylardan biri de, Taşnakların 1905’te Sultan Abdülhamid’e suikast teşebbüsünde bulunması.

Tarihin, ak ve karadan ibaret olmadığını, asıl aradaki gri bölgede gizli olduğunu gösteren bir örnek, Türkçenin en önemli şairlerinden Tevfik Fikret’in ‘Bir ân-ı teehhür’ (Bir anlık gecikme) adlı eseridir. Kendisi de Abdülhamid rejimine muhalif olan Fikret’in bu şiiri, tarihe “Ermeni fesadı” gözlüğüyle bakanların düşmekten kaçamayacağı bir tuzağa işaret eder belki de. Zira, “Türk” Fikret, “Ermenilerin” Sultan’a karşı giriştiği suikastın “bir anlık gecikme” nedeniyle başarısızlığa uğramasına hayıflanmaktadır:

Ey darbe-i mübeccele, ey dud-› müntekim
Kimsin, nesin? Bu savlete saik, sebeb ne, kim?
Arkanda bin nigâh-› tecessüs, ve sen nihan
Bir dest-i gayb› and›r›yorsun, rehafeflah!

... Ey flanl› avc›, dâm›n› beyhude kurmad›n!
Att›n, fakat yaz›k ki, yaz›klar ki vurmad›n.

...Bir kavmi çi€nemekle bugün e€lenen denî
Bir lahza-i teehhüre medyun bu keyfini.






Hiç yorum yok: