İyimserliğin politikası

Agos, 8 Ocak 2010

Yılbaşının telaşlı, eğlenceli, sofrası bereketli günleri, saman alevi gibi parlayıp söneceğini bildiğiniz o mutluluk halinden uzak durmaya gayret etseniz de, bir kere paçanızdan tutup yakaladı mı, yeni yıla ve hayata, geleceğe dair bir iyimserlik yayıyor içinize.


Çevrenizdeki ışığın yumuşadığı, hayat mücadelesini ha babam yokuşa süren çelişkilerin keskinliğini yitirdiği, insanlar arasındaki ayrımların ortadan kalkar göründüğü bir tatlı huzur ve mayhoşluk haliyle, ruhunuz tebessüm etmeye başlıyor. Dünyayı daha iyi bir dünya, birbirinin kurdu haline gelmiş insanları daha iyi insanlar, hayatı da, size ve sevdiklerinize karşı daha müşfik, daha sevecen bir hayat olarak algılıyorsunuz birkaç günlüğüne de olsa.


Sizinle ve ailenizle başlayan, sevdiklerinizi, memleketinizi ve nihayet tüm dünyayı içine alan
daireler halinde büyüyen, yeni yılın, huzur, mutluluk, başarı, barış getirmesi yollu dilekler, artık iyice epriyip anlamlarından boşalsalar da, derinlerde bir yerde sakladı
ğınız solgun ve titrek umut ışığının harlanmasını sağlıyor.

Ben, siz, hepimiz, bir şekilde hayata tutunmak istiyoruz çünkü. Onun bize daha eli açık davranmasını arzu ediyoruz, çünkü kimsenin yadsıyamayacağı insani hasletlerimizle bunu hak ettiğimizi düşünüyoruz.


Hayata sarılma çabasının yılbaşı günlerindeki karşılığı, yeni yılın iyilik getirmesi beklentisi haliyle. Bir ihtiyar kisvesiyle uğurladığımız eski yılın kötülüklerinin hepsini geride bırakırken, yeni doğmuş bir bebek saflığında vücut bulduğuna inandığımız yeni yılı kalp kıpırtılarıyla karşılıyoruz. Önümüzdeki 365 gün de bir bebek gibi tertemiz, pirûpak olmayacak, bunu biliyoruz da, bilmiyormuş gibi yapıyoruz.


*


Ne ki, insani duyarlılıkların sürekli zorlandığı, aşındığı bizimki g
ibi bir memlekette, bu bebek-çocuk benzetmesi bile, ardındaki çağrışım yüküyle beraber geliyor. Yeni yılın yavaş yavaş emekleyeceğini, ayağa kalkacağını düşündüğünüz anda, henüz ayağa kalkmış yüzlerce Kürt çocuğunun uğradığı muamele geliyor aklınıza. Haksızlıkla ve yoksullukla bebekken tanışmış çocukların, isyanlarının birer taş olup egemenlerin polisine fırlatıldığını ve sonrasında olanları anımsıyorsunuz.

Ve o taşın onları terör suçlusu yapmaya yeteceğini... Büyüklerin Tanrı kelamıymışçasına mühimseyerek yaptığı kanunların, onların beş, on, on beş, yirmi beş yıl hapis cezasıyla yargılanmalarına yol açabileceğini, açtığını.


*

Agos’ta, 18 Aralık’ta yayımlanan söyleşisinde Ferhat Kentel, iyimser olmanın politik olduğunu, bizlere dayatılan yenilgi duygusunu reddetmek ve düzene baş kaldırmak anlamına geldiğine söylemişti. Bu sözler gerçekten umut veriyordu insana, iyimser olmamızı sağlıyordu.

Ama işte, nihayetinde zor bir memlekette yaşıyoruz ve iyimserliğimize bile ancak politik bir mücadele yöntemi olarak sahip olabiliyoruz.


Belki sorun tam da burada yatıyor. Bize, içimize, hayata dair hiçbir şeyin politik olmaktan kurtulamamasında...

Hiç yorum yok: