Çalışanları dinleyelim

Agos, 21 Kasım 2008

Memleketin başka meseleleri de var.


Hele şu kriz günlerinde, ülkenin dört bir yanında, çalışanlar bin bir sorunla uğraşıyor. Hakları gasp ediliyor, iki kuruşluk maaşlarında kesintiye gidiliyor, işsiz kalıyorlar, veya işsiz kalmamak için her türlü baskıyı sineye çekiyorlar.


Seslerini duyuramıyorlar. Çünkü büyük çoğunluğu örgütlü değil. Çünkü bir araya gelip hak aramanın engellendiği ve üstelik uzun zamandır da hor görüldüğü bir iklimde yaşıyoruz. Dayanışma, diğerkâmlık, mücadele sözcüklerinin gündelik hayat sözlüklerinden silindiği çok oldu. Bütün bunlar, toplumun kıyısında eski usüllerle siyaset yapmaya çalışan bir grup dışlanmışın dili olarak yaftalanıp lanetlendi.


Âlemin görüp göreceği en delikanlı başbakanın eşi ve çocuklarıyla davet edildiği bir akşam yemeği çarşaf çarşaf haber olurken, yüzlerce, binlerce, on binlerce insanın uğradığı haksızlıklar, yaşadığı sıkıntıl
ar sessizlik denizinde boğulmaya bırakılır oldu.

Bu hafta, çalışma hayatında hüküm süren eski ve yeni sömürü yöntemlerinin örneği olabilecek üç farklı olaya bakalım.

Sanayi devriminin karanlık işçi kentlerinde ömür tüketen mavi yakalıların bugünkü mirasçılarını ve günümüzün kariyer timsali beyaz yakalı çalışanları dinleyelim.


Sırasıyla, kot taşlama atölyelerinde ömür tüketenlere, Desa deri fabrikası işçilerine ve son olarak da ‘call center’ (çağrı merkezi) çalışanlarına, onların mücadelelerine kulak v
erelim.


Kotlar ağarır hayatlar kararır


Kot taşlama, kotların beyazlatılması, eskitilmiş görünüm verilmesi için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşındırılması işlemine verilen ad.

Son yıllarda, kot taşlama işinde çalışanların yakal
andığı ölümcül silikozis hastalığı pek çok insanın hayatına kastediyor.

Silikozis genellikle madencilerde, 20-30 yıllık çalışmadan sonra ortaya çıkan bir akciğer hastalığı. Oysa Türkiye’deki kot taşlama işçileri çok yoğun toza maruz kaldıklarından, hastalık sadece bir-iki yıl içinde ortaya çıkıyor ve hızla ilerliyor. Zaten
kot taşlamacılığına bağlı silikozis hastalığı dünyada ilk kez Türkiye’de görüldü (2005’te).

Pek çok tekstil işçisi gibi kot taşlamacılar da uygun olmayan koşullarda, günde ortalama 12-13 saat çalışıyorlar. Gerekli önlemlerin alınmaması, gittikçe daha fazla işçinin hastalanmasına neden oluyor.


Silikozis hastalığına yakalanan Abdülhalim Demir, Express dergisinin ekim sayısında şunları söylüyordu:

“2005’te askere gittim. Askerde koşamadım. Doktora gittim, ‘hiçbir şeyin yok’ dediler. Hastalığı doktorlar da bilmiyordu. Röntgenimi çekip ‘bir şey yok’ dediler. Aynı röntgeni Zeki Hoca’ya (Kot Taşlama İşçileri Dayanışma Komitesi üyesi Zeki Kılıçarslan) gösteriyorum, hastalığı teşhis ediyor. Erhan diye bir arkadaşımız vardı askerde, ‘çürük’ diye babasına teslim ettiler. Babası üç beş hastane gezdirdi. Çocuğa verem tedavisi uygulandı, öldü.”


Kot Taşlama İşçileri Dayanışma Komitesi ölümlerin önüne
geçilebilmesi için, sağlıklı teknolojiler uygulanana kadar taşlama işleminin yasaklanmasını talep ediyor. (www.kotiscileri.org)


Fabrika kapısında


Bu yılın biber gazlı, panzerli, coplu 1 Mayıs ‘kutlamaları’ hakkında yazarken, sendikalı işçilerin maruz kaldığı muamaleye örnek olarak, Desa deri fabrikasında olan bitenleri hatırlamıştık:


“Deri İş Sendikası üç ay önce Desa’da örgütlenme faaliyetine başladı. Yaklaşık yüz işçi sendikaya üye olunca, Desa 37 sendikalı işçiyi gerekçe göstermeden işten attı. İşçiler ve onlara destek olmaya çalışan sendikacılar, bu hukuksuz uygulamanın so
n bulması için işyerinin önünde eylem yapmaya başladılar.”

Aradan altı ay geçti. 1 Mayıs’ı da, başka bir sürü şeyi de unutulmuşluk dehlizlerinde çoktan öğüttük. Desa’daki haksızlık ise hâlâ sürüyor.


Temmuz ayında işten çıkarılan, dört çocuk annesi ve sekiz yıllık Desa çalışanı Emine Arslan o günden beri fabrika önünde eylemde. Ailesine zarar verileceğine dair gözdağlarına karşın mücadelesini sürdürüyor ve şunları söylüyor:


“İnsanca yaşamak, iyi bir ücret almak, mesai saatlerimizin düzenlenmesi için sendikaya üye oldum. Asgari ücrete çalışıyoruz burada, aralıksız 48 saate varan sürede çalıştığımız oluyor. Beş kuruş para vermeden beni işten atan patron iki gün bekleyişimi sürdürünce yanına çağırdı. Anlaşmaya çalıştı, bana para teklifinde bulundu. Ben de sendikamı ve arkadaşlarımı satmayacağımı, talebimin işe geri alınmak olduğunu söyledim.”


İşçilere bugüne dek Desa Direnişiyle Dayanışma Kadın Platformu ve uluslararası Clean Clothes Campaign (Temiz Giysiler Kampanyası) destek oldular.


Desa’dan atılan işçiler, işe geri alınmayı ve örgütlenme haklarının tanınmasını i
stiyor (http://desa.1mayis.info).


Gerçeğe çağrı merkezi


Hizmetini satın aldığınız firmanın çağrı merkeziyle telefonda görüşüyorsunuz. Dakikalarca beklemişsiniz. Bir sürü sorun çıkıyor, işiniz bir türlü hallolmuyor. Öfkeleniyorsunuz. Durun, bağırıp çağırmaya başlamadan önce bir saniye düşünün…


Karşınızdaki, işinizi yokuşa süren firmanın kendisi değil, sizin benim gibi bir insan. Görevi size iyilikle yaklaşıp sorununuzu çözmek olan, sizden önce belki onlarca kişiyle aynı görüşmeyi yapmış, etten kemikten, sinirden mürekkep bir emekçi.


Çağrı merkezlerinde çalışanlar birer hayalet gibiler. Telefonda konuşurken onları görmüyoruz; bizim için birer sesten ibaretler, şirketin sesinden.


Onlar sürekli patron ve şef baskısı altında, bir sigara veya çay molasından bile mahrum yapıyorlar işlerini. İşverenleri, az kişiye çok iş gördürmek için, çalışanları art arda onlarca kişiyle görüşme yapmaya zorluyor. Başları, boğazları sürekli ağrıyor, sesleri kısılıyor. Bu mesleği birkaç yıl sürdürmeyi başaranların çoğu ruhsal sorunlarla boğuşuyor. Büyük firmalar riski üstlenmemek için işi taşeronlara devretmiş durumda; taşeronlarda ise hiçbir iş güvencesi yok.

Çağrı merkezi çalışanları sorunlarını duyurmak için harekete geçtiler. Yoğun bir gözetim altında olmaları nedeniyle, örgütlenme mecrası olarak interneti seçtiler. Kimliklerini gizleyerek de olsa birbirlerini duymaya, ortak dertlerine derman bulmaya çalışıyorlar.


“Evet biz emekçileriz! Emekçinin, elinde İngiliz anahtarıyla devasa makineleri kontrol eden mavi tulumlulardan ibaret olmadığını bilen, hizmet sektörü emekçileri olarak diğer emekçilerle ortak çıkarları olduğunu fark etmiş bir topluluğuz” diyen çağrı merkezi çalışanları www.gercegecagrimerkezi.org adresinde bir araya geliyor.

Hiç yorum yok: