Diyalog önemli ama geçmişten kaçarak geleceği inşa edemezsiniz

Birgün'den Canan Aydın, 30 Kasım tarihli gazetede yayımlanmak üzere, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde diyalog yönündeki çalışmalar, Ermenistan dışişleri bakanı Edvard Nalbantyan'ın son Türkiye ziyareti ve diasporanın bu gelişmelere göstereceği muhtemel tepkiler üzerine sorular sordu. Bu metin, gazetede, Baskın Oran, Ragıp Zarakolu, Ahmet Tellioğlu ve Aybars Görgülü'nün yanıtlarıyla birlikte yayımlandı.



Diyalog önemli ama geçmişten kaçarak geleceği inşa edemezsiniz


Rober Koptaş

Agos yazarı


Söze başlarken, sadece normalleşme yönünde bir iradeden söz etmenin bile iki ülkenin pozisyonlarında ciddi bir değişikliğe işaret ettiğini teslim etmemiz gerekir. Ermenistan’ın 1991’de bağımsızlığını kazanmasından sonra, daha doğrusu Karabağ’da savaşın kızışmasından sonra, ilişkilerin nasıl buzdolabına kaldırıldığını göz önüne alırsak, diplomatlar düzeyinde başlayan, cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyaretiyle zirveye çıkan ve nihayet dışişleri bakanlarının görüşmesiyle bir kez daha teyit edilen temasları hafife alamayacağımız da ortaya çıkar.


Anlaşılıyor ki, şu anki dünya konjonktürü, Ermenistan-Azerbaycan-Türkiye arasındaki sorunların çözümünü destekler bir mahiyette. Bu iklimin, ağustos ayında Gürcistan’da yaşanan ve hepimizin yüreğini ağzına getiren savaş neticesinde ortaya çıkan yeni durumun yansımalarından biri olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Kafkasya gibi kaygan bir zeminde, üstelik söz konusu ülkelerin iç siyaseti de her türlü sürprize gebeyken, uzun vadeli tahminlerde bulunmanın çok isabetli olmayacağı aşikâr. Ancak, ilişkisizlik halinin sona ermesinin, doğası gereği, siyasetten sanata, ticaretten eğitime, sağlıktan sanata pek çok farklı alanda işbirliği imkânı sağlayabileceğini söyleyebiliriz. Bu yakınlaşmanın uzun vadede nasıl tezahür edeceği de, bu temasların niceliğine ve niteliğine bağlı olacak.


Türkiye’nin bugüne dek Ermenistan’la ilişki kurmama gerekçesi olarak hep Karabağ sorununu göstermesi nedeniyle, Karabağ’ın statüsünün barışçı yollarla açıklığa kavuşması ilişkiler açısından çok kilit bir öneme sahip. Çünkü Türkiye bu sayede, Karabağ konusundaki geleneksel tutumundan taviz vermeden Ermenistan’la ikili ilişki kurma şansına sahip olacak. Bu anlamda, Türkiye’nin, Ermenistan’la Azerbaycan arasında sorunun barışçıl bir çözüm yoluna girmesi ve Ermenistan’ın soykırım konusunda aktif bir tutum içinde olmayacağını taahhüt etmesi karşılığında, kapalı tuttuğu sınırı açmasını ve bunu yaparken de uluslararası alanda prestij kazanmayı beklediğini söyleyebiliriz. (Küçük bir not: Eğer bütün bu diyalog siyaseti ABD’nin yeni başkanı Obama’nın 24 Nisan haftası soykırım sözcüğünü telaffuz etmemesi için Türkiye’nin bir göz boyama taktiğiyse, burada söylediğimiz her şeyi unutmamız gerek)


Diplomatik değil de, insani boyutta baktığımızda, birtakım ciddi kaygı ve çekincelerden de söz etmeliyiz. Çünkü, sınırın açılması çok önemli olsa da, bunun, diplomatik söylemde birer kenar süsünden fazlası olmayan, vicdan, tarihle yüzleşme, sorumluluk gibi kavramlar çerçevesinde gerçekleşip gerçekleşmeyeceği çok önemli olacak.


Meseleye dünyanın çeşitli tarafına dağılmış olan Ermeniler açısından baktığımızda, bugünlerdeki yakınlaşma ve diyalog adımlarının farklı duygular ve farklı tepkiler yaratmasının mümkün olduğunu görürüz. Hemen şunu söyleyeyim, Ermeni diasporası, Türkiye’de milliyetçi çevrelerin yansıtmaya çalıştığı gibi teksesli, tek merkezli, yekpare bir bütün değil. Lobi faaliyetleriyle her istediğini gerçekleştirebilecek bir güce de sahip değil. Farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerle iç içe geçmiş, farklı siyasi grupların varlık gösterdiği, çoksesli ve ayrıca dağınıklığı ölçüsünde de güçsüz bir yapıdan söz ettiğimizi unutmayalım. Bu çokseslilik içinde, Ermenistan’ın yarar sağladığına inandıkları müddetçe bu yakınlaşmayı destekleyecek insanlar olacağı gibi, Türkiye’nin soykırım inkârını sürdürdüğü bir ortamda bu tür bir diyaloğa girmenin, kaybettikleri atalarının hatırasına saygısızlık olacağını düşünecek insanlar da olacaktır.


Türkiye’nin, geçmişte yaşanan olaylarla hakkıyla hesaplaşmadan, tarihiyle yüzleşmeden, topraklarından sökülüp atılanların ve uzak ülkelerde yeni hayatlar kurmak zorunda kalanların mağduriyetlerini giderecek, ölenlerin anısına saygı duyacak bir dil inşa etmek için çaba göstermeden, salt diplomatik, politik çıkarların gereği olarak Ermenistan’la yakınlaşması vicdanlardaki yaraları kapatmayacak. Bu boyutları gözardı eden bir diyalog da, sağlam temellere oturmayan, ilk rüzgârda yıkılacak bir iskambil kulesi olacaktır. Eğer aslolan hakiki bir uzlaşmayla geleceği kurmaksa, bunu geçmişinizden kaçarak yapamazsınız.

Hiç yorum yok: