‘Şairlerden yana’ ve ‘fair’ olmak

Agos, 31 Ağustos 2007



Fazıl Say, 18 Ağustos tarihli Radikal’de yayımlanan ‘Altıok Ağıdı’na destek olun’ başlıklı yazısında, 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde yakılarak katledilen şair Metin Altıok için bestelediği oratoryonun sahneye konması için hükümetten destek beklediğini şu sözlerle dile getiriyordu:

“AKP yetkililerinden rica ediyorum: ‘Metin Altıok Ağıtı’nın çalınmasına destek olsunlar. (…) Bu eser bir ‘senfonik ağıt’. Çağdaşlık ve sanatçıya karşı ‘fair’ (ADİL) olunması onlara ‘artı puan’ kazandıracaktır…Yasakçı olmayın. Katillerden yana olmayın. Duyarlı olun! Vefat eden şairlerden yana olun…”

Bu dokunaklı sözler karşısında duygulanmamak mümkün mü?

Elbette “vefat eden şairlerden yana” ve “fair” olmalı. Hatta sırf vefat eden şairlerden yana ve fair olmak adına, Fazıl Say’a, 2002’de Nâzım Hikmet Oratoryosu’nda bir ölü şaire nasıl sansür uyguladığını hatırlatmalı.

Bundan beş yıl önce, Say, Nâzım Hikmet Oratoryosu’nda büyük şairin on altı şiirini bestelemiş, eserini Türkiye’nin dört bir yanında defalarca çalmıştı.

Hatırlayanlar olacaktır, o on altı şiirden birinin, ünlü ‘Akşam Gezintisi’nin beş dizesi her nasılsa, oratoryo metninden de, daha sonra çıkan albümün kitapçığından da düşmüş, kaybolup gitmişti.

Şiirde, on üç yıl mahpusluktan yeni çıkmış, hamile karısının koluna girip mutlu mesut akşam gezintisine çıkmış şair, mahalle ahalisini, Mürettip Refik’le Sütçü Yorgi’yi, Çamaşırcı Huriye’nin işsiz oğlunu, radyodan ajans haberlerini dinleyen Rahmi Bey’i anlatır usul usul. Bir de Bakkal ‘Karabet’i.

“Bakkal Karabet’in ışıkları yanmış / Affetmedi bu Ermeni vatandaş / Kürt dağlarında babasının kesilmesini / Fakat seviyor seni çünkü sen de / Affetmedin / Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına”

Fazıl Say, Nâzım’ın şiirinin siyasi yükünün farkında. Ömrünün en güzel yıllarını hapishanede ve sürgünde geçirmiş bir şairin eserine sahip çıkan, şövalye ruhlu bir sanatçı olarak övgü beklediğinden olacak, “Aslında ‘text içeriği’ tamamen ‘karakolluk’ olan Nâzım oratoryosu” diye kıvançla yazıyor zaten. Yazı boyunca, Say, Nâzım’ın gariban Bakkal Karabet’inden (ki, 'Garabed’ olmalı) söz eder, geçmişteki tutumuyla hesaplaşır diye umutla bekliyoruz ama hayır, olmuyor. Bakkal Garabed unutulmuşluğuyla, Nâzım’sa ölümünden kırk küsur yıl sonra bile sansürlenmişliğiyle baş başa kalıyor.

25 Ağustos günü Orhan Tekelioğlu, Fazıl Say’ın yazısındaki ‘halka kültür götürmeye’ dayalı modernist-cumhuriyetçiliğin dayatmacılıktan başka bir şey olmadığını vurucu bir şekilde ortaya koyuyordu: “Sayın Fazıl Say’a tek bir tavsiyem olacak. ‘Güzel ve doğru’ olduğunu düşündüğü müziğini öncelikle onu dinlemek isteyenlere çalsın; birilerine götürmesin, taşımasın. Zorla güzellik olamayacağını her gün öğrenmemiz gerekmiyor.”

Bu yazının tavsiyesi de şu olsun: Fazıl Say birilerini “fair” olup “artı puan” kazanmaya çağırırken, önce Nâzım Hikmet’i, sonra da “Kürt dağlarında babası kesilmiş” Bakkal Garabed’i getirsin gözlerinin önüne; sonra da yazdıklarını bir kez daha düşünsün: “Yasakçı olmayın. Katillerden yana olmayın. Duyarlı olun! Vefat eden şairlerden yana olun…”

Hiç yorum yok: