"Ne tarihçi, ne edebiyatçı, ne çevirmen"

Agos, 4 Temmuz 2008

1923’te Üsküdar’da doğan Kevork Pamukciyan, Ermenice kaynaklar üzerindeki engin birikimi ve tarih, epigrafi, biyografi ve edebiyat alanlar
ındaki çalışmalarıyla tanınan, saygın bir araştırmacıydı. Üniversite öğrenimi görmemiş olmasına karşın, yoğun emek ürünü olan çalışmalarıyla, yaşadığımız toprakların çok-kültürlü tarihinin gün yüzüne çıkması yolunda değerli eserler vermişti.

Pamukciyan’ın yirmili yaşlarından ömrünün sonuna dek yazdığı yüzü aşkın Türkçe makale ve yüzlerce ansiklopedi maddesi, ölümünden sonra Aras Yayıncılık tarafından ‘Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar’ (EKTK) başlığı altında dört cilt olarak yayımlandı. Pamukciyan, 18. yüzyılın iki büyük patriği Hovhannes Golod ve Hagop Nalyan hakkındaki iki Ermenice incelemesi ve dünyanın dört bir tarafına yayılmış onlarca süreli yayında yayımlanmış üç yüzü aşkın makalesiyle, önemli bir Armenolog olarak kabul ediliyordu. Çalışmalarıyla, Türk ve Ermeni onlarca bilim insanına rehberlik etmiş, Başpatrik I. Karekin’den Patrik II. Mesrob’a, Reşad Ekrem Koçu’dan İlber Ortaylı’ya dek, pek çok kimsenin takdirini kazanmıştı.

Pamukciyan, İstanbul’daki Ermeni mezarlıklarında mezartaşı kitabelerini, kiliselerde vaftiz ve ölüm kütüklerini incelemiş, farklı dillerde pek çok kaynağa vâkıf olmuştu. Çeşitli alanlardaki tarih ve edebiyat tartışmaları etrafında ördüğü eserleri, alçakgönüllülüğü hiç elden bırakmayan, karınca misali çalışan emekçi kimliğiyle birlikte, adını ve hatırasını yüceltir daima.

İşte o Kevork Pamukciyan’ın eserleri, ölümünden yaklaşık on yıl sonra bir yüksek lisans tezine konu oldu.

Ne tarihçi, ne edebiyatçı, ne çevirmen

Kendisini tanıyanları derin kültürü, nezaketi ve çalışkanlığıyla etkileyen bir İstanbul beyefendisiydi Kevork Pamukciyan.

Ömrü vefa etseydi, Ankara Üniversitesi Ermeni Dili ve Kültürü Ana Bilim Dalı yüksek lisans öğrencisi Melek Sarı Güven’in, kendisi hakkında hazırladığı tezin kapağındaki “Kevork Pamukciyan’ın Tarih Perspektifinden Olaylara Bakışı” başlığını gördüğünde mutlu olur muydu acaba?

Yoksa, o kapağın altında, Ermenilere dair her şeye inatçı bir öfkeyle yaklaşan Türkiye akademyasının genç bir mensubu tarafından hoyratça itilip kakılacağını tahmin edip üzülür müydü?

*

Melek Sarı Güven’in tezi, Pamukciyan’ın yazılarını türlerine göre tasnif eden bir çalışma. Güven, özgün bir eser ortaya koymamış, söz konusu tasnifi bütünüyle ‘Ermeni Kaynaklarından Tarihe Katkılar’ (EKTK) ciltlerinden yola çıkarak yapmış. Pamukciyan’ın Ermenice kitap ve makaleleriyle, ayrıca bu ciltler dışında bırakılan bazı ansiklopedi maddeleriyle hiç ilgilenmemiş.

Pamukciyan’ın üç yüz kadar Ermenice makalesine ait kayıtlar, Beyrut’ta yaşayan araştırmacı Garo Aprahamyan’ın uzun çabalarının sonucunda bir araya getirilebilmiş, böylece hazırlanan ‘Kevork Pamukciyan Bibliyografyası’, EKTK’nın dördüncü cildinde yayımlanmıştı. Güven, Pamukciyan’ın Ermenice eserlerini, Aprahamyan’ın bu çalışmasını kullanarak, ama hiçbir kaynak zikretmeden tasnif etmiş. Yaklaşık 140 sayfa tutan tezin 21 sayfasını tümüyle Aprahamyan’ın emeğine yaslanan bu tasnif oluşturuyor.

Tez, ‘Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimlerin Genel Durumu’, ‘Pamukciyan’ın Çalışmaları’, ‘Kevork Pamukciyan’ın Ermeni Harfli Türkçe Metinleri Latin Alfabesine Aktardığı Çalışmaları’, ‘Pamukciyan’ın Olaylara Bakışı ve Pamukciyan’la İlgili Değerlendirmeler’, ‘Tarih Ekseninde Kevork Pamukciyan’ bölümlerinden oluşuyor. Metin boyunca izlenen tek gaye ise, son derece tartışmalı ve öznel birtakım mülahazalarla, Pamukciyan’ın aslında bir tarihçi, çevirmen veya edebiyatçı olmadığını ispat etmek olmuş.

‘Sonuç’ kısmındaki şu cümleler, metne hâkim olan vurguyu özetliyor: “Bu tezde tarihin, edebiyatın ve çeviri bilimin tanımlamaları yapılmış ve bilimsel metotlarından söz edilmiştir. Kevork Pamukciyan’ın çalışmaları bu üç alanda değerlendirilmiş ve Pamukciyan’ın bir tarihçi, edebiyatçı ya da bir çevirmen olmadığı görülmüştür.”

Güven, çalışmasında tarih, edebiyat ve çeviribilim hakkındaki güncel tartışmalara neredeyse hiç değinmeden –mesela, yabancı dilde hiçbir yayına atıfta bulunmadan– bu üç disiplinin tanımını yapmış ve ne tesadüf ki, Pamukciyan’ın çalışmaları Güven’in çizdiği çerçevenin dışında kalmış.

Tezin yazarı, neyse ki Pamukciyan’a ‘yerel tarihçilik’ kapısını açık tutma hoşgörüsünü göstermiş: “Pamukciyan’ın çalışmalarında kullandığı kaynağa ulaşma metotları, bilgiyi aktarma şekli ve araştırmaların tarzı tarih bilimi içinde bir alan olan yerel tarihçilik çerçevesinde incelenmiş ve Pamukciyan’ın yerel tarihçilik çerçevesinde çalışmalar yapmış olan bir araştırmacı olduğu sonucuna varılmıştır.”

Anlaşılan o ki, Güven, Pamukciyan’ı etnik kimliğine indirgemiş, onu kendi görmek istediği gibi “amatör” bir “yerel tarih araştırmacısı” saymış ve “Ermeni milliyetçisi” (s. 90) diye yaftalamış. Pamukciyan’ı, ayrıntılara düşkünlüğü, kaynaklarının çeşitliliği, titizliği ve kendine has üslubuyla Türkiye popüler tarihçiliğinin özgün bir siması olarak tanımlayacak yüce gönüllülüğü ise gösterememiş.

Yazık etmiş.

Meslektaşı Sabri Koz’un “Bir derviş” diye tanımladığı çelebi ruhlu Pamukciyan yaşasaydı, herhalde bu tezin sahibi için çok üzülür, onun kendisine neden bir türlü yansız gözlerle bakamadığına anlam veremezdi.

Nasıl bir kürsü?


Geçtiğimiz haftalardan birinde, Kültür Bakanlığı’nın 2001’de yayımladığı ‘Ermeni Edebiyatı Seçkisi’nden söz etmiş, bu kitabın Ermeni edebiyatı diye bir şeyin aslında var olmadığını ispatlamaya çalıştığını belirtmiştim. Kitaba göre, Ermeni edebiyatı bütünüyle Rus ve Türk edebiyatının etkisiyle şekillenmişti ve hiçbir özgün karakteristiği yoktu.

Tesadüf bu ya, Melek Sarı Güven’in, Pamukciyan’ın aslında tarihçi olmadığını savunduğu tezinin danışmanı, ‘Ermeni Edebiyatı Seçkisi’ni hazırlayan Doç. Dr. Birsen Karaca.

Bir kitap, bir tez… Biri Ermenice edebiyatın aslında edebiyat olmadığını, diğeri Kevork Pamukciyan’ın tarihçi olmadığını anlatıyor.

Hal böyleyken, bizlere de, devletin, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi bünyesinde neden bir Ermeni Dili ve Edebiyatı Kürsüsü kurduğunu merak etmek düşüyor. Bir de, sevmediği bir dil hakkında ‘akademik’ araştırma yapmanın nasıl bir cehennem azabı olduğunu…?

Hiç yorum yok: