Sanuts miutyun (Öğrenci derneği)

Agos, 8 Ağustos 2008

Cumhuriyet dönemi boyunca küçüldükçe küçülen Türkiye Ermeni toplumunun sahip olduğu kurumlar arasında, kilise-okul-vakıf üçlüsü dışındaki önemli halkalardan biri de, çeşitli Ermeni okullarından mezun olanların kurduğu ‘sanuts miutyun’lardır (öğrenci dernekleri).

Bu derneklerin hangi ihtiyaçlar üzerine kurulup geliştiğini anlamak için geçmişe dönüp baktığımızda şunları görürüz:
19. yüzyılın ikinci yarısında, ‘Ermeni milleti’ içindeki reform yanlısı aydınların esnaf sınıfıyla bir araya gelerek, cemaatin yönetiminde uzun süredir tek söz sahibi olan Amira sınıfına karşı giriştiği mücadele, dönüşümün ana motoru olmuş; patriğin yetkilerinin kısıtlanıp sivillerin yönetime katıldığı kurumların tesis edildiği bu süreç sonucunda cemaat hızla modernleşmişti.

II. Meşrutiyet döneminin siyasal çoğulculuğu, hem Osmanlı Devleti, hem de Ermeni toplumu için daha önce eşi görülmemiş bir hareketliliğin kaynağı olmuş, siyasi partilerin yanı sıra, pek çok farklı konuda faaliyet gösteren sivil yapıların oluşmasını sağlamıştı.
Meşrutiyet’in ilanının hemen ardından, başta Esayan, Getronagan ve Berberyan okulları olmak üzere, büyük bir şevkle kurulan öğrenci dernekleri, türlü etkinliklerle sosyal ve kültürel hayatın en önemli taşıyıcılarından biri haline gelmişti.

Cumhuriyet rejimi bu derneklerin yaşamasına izin vermedi: 1923’t
en 1945’e dek öğrenci dernekleri kapalı kaldı. Bu durum, farklı dillerde tiyatro yasağı, basın üzerindeki baskılar, ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ gibi kampanyalarla birleşerek gayrimüslim toplulukları iyice cendereye aldı. II. Dünya Savaşı sona erip siyaset ve sivil toplum üzerinde baskılar gevşeyince, öğrenci dernekleri yeniden açıldı.Daha etkin sivil kurumların yokluğunda, öğrenci derneklerinin önemi günden güne arttı. Bu kurumlar hem Ermeni okullarından mezun olan gençlerin cemaatle bağlarını güçlendiriyor, hem de çeşitli etkinliklerle yeni bir gündelik yaşam pratiği öneriyordu.

Bu dernekler, tiyatrocular, sporcular, yöneticiler yetiştirdi; eğlenceler, balolar, partiler, paneller, konferanslar düzenledi; yeri geldi, çağdaş Ermenice edebiyat antolojileri, Ermeni yazarlardan kitaplar, çocuk kitapları yayımladı.
Tümüyle gönüllülük ve dayanışma esasına dayalı bu faaliyetler, bin bir güçlüğe rağmen ayakta kalmaya çalışan cemaatin kültürel yaşantısının lokomotifi oldu yıllar yılı.

Dünden bugüne


Yukarıdaki kısa tarihçenin çizdiği resmin aksine, dernek faaliyetlerinde son yıllarda ciddi bir gerileme gözleniyor.


Geçmişte toplumsal yaşamın akışını belirleyen, günlük yaşamı renklendiren bu kurumların sesi bir süredir az çıkıyor. Akılda kalan, etkili dernek etkinliklerinin sayısı genelde bir elin parmaklarını geçmiyor; cemaatin sorunlarına dair projeler üretilmiyor; derneklere devam eden insan sayısı giderek azalıyor.


Cemaat hakkında söz söyleyenlerin dillerinden düşmeyen, herkesin bir tarafından çekiştirdiği ve bu yönüyle hızla bir klişe haline gelmekte olan ‘sivilleşme’ konusunda, derneklerimiz bugüne kadar söz söylemedi.


Amacım, her birinin çok temiz duygularla işbaşına geldiğine emin olduğum dernek yöneticilerini suçlamak değil… Bir tespit yapmaya, bir olguya dikkat çekmeye çalışıyorum. Bu olguyu yaratan durumlar da tek tek bireylerin yetersizliğinden veya niyetinden çok, daha genel birtakım toplumsal gelişmelerin ürünü.


Olumlu ya da olumsuz bir değer yüklemeden, bu değişimin nedenleri arasında, genel olarak küreselleşmenin etkilerini; 1980 sonrasındaki hızlı liberalizasyonun toplumda bireyselleşmeyi öne çıkarmasını; göçlerle İstanbul Ermeni toplumunun demografik yapısının değişmesini; Ermeni okullarına kaydolan öğrenci sayısının azalmasını; üniversite eğitiminin yaygınlaşmasıyla, liseden sonra farklı bir çevreye giren öğrencilerin sayıca artmasını ve bunların derneklere daha az ilgi duymasını sayabiliriz.


Bu sessizliğin ve edilgenliğin nedenleri üzerine düşünmek, yukarıda sözü edilen dönüşüme uygun pratikler geliştirmek, cemaat yaşantısının önemli parçalarından biri olan dernekleri yeni bir solukla, yeni zamanların sorunlarının çözümüne dönük alternatifler öneren yapılar hale getirmek zorundayız.
Elimizde kalan değerler o kadar az ki, onları hor kullanma lüksüne sahip değiliz.

Hiç yorum yok: