Biraz insaf

Agos, 5 Eylül 2008

Türkiyeli demokrat-liberallerle solcular arasındaki çekişme giderek keskinleşiyor. Tartışılan, 12 Eylül sonrasında toplumsal tabanını yitiren ve bugün gerçekçi bir iktidar seçeneği üretemeyen sosyalist sol.

Liberal-demokrat aydınlar, kimi sosyalistlerin AKP-TSK kavgasında taraf olmayıp ‘Üçüncü Yol’ arayışına girmesini ‘siyasetsizlik’ olarak görüyor; mevcut koşullarda AKP’yle aynı safta durmamanın darbeye destek vermek anlamına geldiğini savunuyor.

Türkiye’de solun bir kesiminin paranoyaya varan bir laiklik hassasiyetiyle darbeciliğe prim tanıdığını görmek zor değil. Ancak sol yekpare bir bütün değil ve 12 Eylül’ün en büyük mağduru olan sosyalistlerin çoğunluğunun darbe karşıtı olduğu da yadsınamaz.

Hal böyleyken, bazı yazarlar sosyalistlerin AKP’yi eleştirmesine dayanamıyor; iktidarın neo-liberalizmine, muhafazakârlığına, kendine demokrat tutumuna muhalefet edenleri Ergenekonculukla suçluyor.

Sayıca az da olsa, bugünkü temel mücadelenin neo-liberalizme karşı olduğuna, sınıf çatışmasının sona ermediğine, kapitalizmin alternatifsiz olmadığına inanan ve bu yolda uğraş veren bir kesim var Türkiye’de. Bu siyasi duruşa neden tahammül edilmediğini anlamak ise güç; “Benimle aynı fikri paylaşmıyorsan Kemalistsin/anti-demokratsın” diyenlerin demokratlığına inanmak da…

Nihayet, bu çekişmeye Hrant Dink de karıştırıldı ve Birgün’den Oğuzhan Müftüoğlu’nun birkaç yıl önce bir yayın toplantısında Dink hakkında “Artık atın bu Ermeni’yi” dediği iddiası, tartışmanın odağına oturuverdi. Mesele, buradan hareketle, Birgün ve ÖDP çevresini ‘ırkçı’, ‘faşist’, ‘cinayet şebekeleriyle ilişkili yaratıklar’ olarak nitelemeye dek vardı.

Birgün gazetesinin yayın kurulunda kabul görmeyen bu anlamsız öneri üzerinden sola ağır ithamlarda bulunmak ve bunu Hrant Dink’i de kullanarak yapmak elbette ahlaki değil. Hele, Dink’in solla ilişkisinin bir kişinin ağzından çıkan sözlerle bozulmayacak kadar köklü olduğu çok iyi bilinirken.

Evet, Türkiye solu kimlik konusunda bugüne dek tutuk bir siyaset izledi. Bu tavrın bilhassa Ermeni Sorunu bağlamındaki eleştirisini daha önce bu sütunda yapmıştık. Ancak, sol içinde bu konuda bir özeleştiri eğilimi de mevcut. Yapıcı bir tutumla bu yüzleşme çabasını kolaylaştıracak zemini sağlamak yerine karalama kampanyalarına girişmekse, çok kaba bir ideolojik tercih.

Bütün hatalarına karşın, geçmişte muhalifliğin bedelini işkencelerle ödemiş bir hareketi, Türkiye’de azınlıklarla ilgili sorunları ilk kez parti programına alan, Hrant Dink’in de ilişkili olduğu ÖDP’yi ve Birgün gazetesini ırkçılıkla ve kötülük şebekeleriyle ilişkilendirmek, en hafif tabirle insafsızlıktır.

1 yorum:

Bercan Aktas dedi ki...

soldaki seçenek curcunalarının olduğu dönemde en fazla değer kazanan yazılardan birisiydi bu. :)