25 Nisan 1915'ten bir soru

Agos, 5 Mart 2010

Bir süredir, Aras Yayıncılık’ın yayımlayacağı, ünlü mizah yazarı Yervant Odyan’ın tehcir anılarının Türkçe çevirisinin redaksiyonuyla uğraşıyorum. Odyan, ‘Anidzyal Dariner’ (Lanetli Yıllar) adıyla 1919’da Jamanak gazetesinde tefrika edilen anılarında, İstanbul’dan Konya’ya, oradan Pozantı’ya, oradan Halep’e, Hama’ya, Şam’a, Der Zor’a uzanan, sonra aynı güzergâh üzerinden yeniden İstanbul’a ulaşan macerasını, türlü badireler atlattıktan sonra nasıl sağ kaldığını, tanık olduğu olayları anlatıyor.

Ünlü ‘Yoldaş Pançuni’nin yazarı, 24 Nisan 1915’te İstanbul’da tutuklanıp Anadolu içlerine sürülecek aydınlar arasında yer aldığı halde, şans eseri kurtulup Kabataş’ta bir dostunun evinde saklanarak, pek çoğu sağ kalamayacak olan sürgünlerin oluşturduğu ilk kafileye dahil olmamıştı. Bir süre sonra aydınlara yönelik darbeler hafifleyince “Artık başıma ne gelecekse gelsin!” diyerek sokağa çıkan ve Jamanak’taki işinin başına dönen Odyan, birkaç hafta sonra tutuklanıp tehcir yolculuğuna sürüklenmişti.

24 Nisan Cumartesi gününün hemen ertesinde, tutuklanan Ermeni aydınlara dair bölük pörçük bilgiler kendisine ilk ulaştığında, Odyan, karşı karşıya kalınan tehlikenin boyutu hakkında zihninde bir tablo oluşturamamıştı. Başlarda Taşnaklara yönelik olduğu söylenen operasyonun aslında öyle olmadığı, farklı kesimlerden Ermenileri hedef aldığı ortaya çıktığında, bütün İstanbul Ermenileri gibi o da çok şaşkındı. Çok farklı görüşlerden Ermeni aydınların apar topar tutuklanıp cezaevine konulması, dahası, sürgün edileceklerine dair söylentiler herkeste büyük bir dehşet uyandırmıştı.

Odyan da bu şaşkınlıkla soruyordu: “Nasıl olur da Keçyan, Dağavaryan, Torkomyan ve Taşnaklar aynı sebepten tutuklanır?”

Evet, nasıl olur da Taşnakların devrimciliğine tamamen zıt bir kutupta olan muhafazakâr Püzant Keçyan, liberal Hürriyet ve İtilaf Fırkası kurucularından Sivas mebusu Nazaret Dağavaryan ve o güne dek siyasetle pek işi olmayan psikiyatr Vahram Torkomyan birlikte tutuklanırdı?

*

Türkiye’de, 1915’te sadece belli bir siyasi görüşe sahip olan Ermenilerin tehcire tabi tutulduğunu, bu kesimin dışında kalanlara dokunulmadığını dile getiren geniş bir devlet erkânı ve kalem erbabı koalisyonu var.

Oysa tarihten, yaşanmışlığın ta içinden gelen bir soru, açık bir yalan üzerine kurulu bu tezin çürüklüğünü göstermeye yetiyor. Odyan’ın sorusu, bir döneme hâkim olan haletiruhiyeyi daha iyi anlamak yolunda çok şey anlatıyor.

Ermeniler, Ermeni aydınlar, 1914’te Osmanlı Devleti’nin savaşa İngiltere-Fransa’nın yanında değil Almanya’yla birlikte girmesinin kendileri açısından büyük bir tehdit olduğunun elbette farkındaydı. Ancak bu farkındalık bile, İttihatçıların Ermenilere karşı böyle topyekûn bir imha kampanyasına girişilebileceğini düşündürmedi onlara. Odyan’ın şaşkınlığı, onun siyasi miyopluğundan değil, kötülüğün bu kadarını tahayyül edememesinden ileri geliyordu.

Soykırım’ın bir kez daha Amerikan siyasetinin koridorlarında pazarlık konusu edildiği bu hafta, onun kurbanlarından birinin yaşadıklarına kulak verelim.


Odyan’ın ‘Lanetli Yıllar’ından

11 Nisan 1915 Cumartesi, akşama doğru, Sarkis Efendi Koçunyan gazete bürosuna girdi.

“Çocuklar, Taşnakları tutukluyorlarmış!”

“Kim tutuklanmış?” diye sorduk.

“Matbaacı Aram Şahen, kitapçı Istepan Kürkçüyan, Hraç ve ismini öğrenemediğim birkaç kişi daha.”

“Sebep neymiş?”

“Güya Karekin Pastırmacıyan 500 atlıyla Erzurum’a girmiş ve şehre hâkim olmuş. Haber buraya ulaşınca, Taşnakları tutuklamaya karar vermişler.”

O kadar inanılmaz bir haberdi ki, önem vermedik. Tutuklananlarınsa şahsi bir mesele için karakola götürüldüklerini sandık. Akşam bürodan çıkınca, birkaç dosta bu tutuklamaları duyup duymadıklarını sordum.

“Hayır” diye cevapladılar.

Demek ki yanlış ya da yalan bir haber diye düşündüm ve üstünde durmadım. Ertesi sabah erkenden evden çıktım ve bizden pek de uzakta olmayan, Osmanbey yakınlarında oturan Bayan Teotig’i ziyarete gittim. O sıralar kocası yeni tutuklanmıştı ve nüfuzlu birinin müdahalesiyle yakasını kurtarabileceğini ümit ediyorduk. Tam da bu sebeple görmek istiyordum onu.

Bayan Teotig’i çok üzgün bir halde buldum.

“Dün akşam büyük bir korku atlattık.”

“Ne oldu?”

“Gece yarısı gelip üst katımızda oturan Parseğ Şahbaz’ı tutukladılar.”

Zavallı kadın hâlâ sakinleşememişti. Evvelki akşam Sarkis Efendi’nin ilettiği haberi hatırladım.

“Görünen o ki Taşnakların peşine düştüler. Sebebi belli değil, ne olursa olsun, önemli bir mesele olduğunu zannetmiyorum. Bugün gerçeği öğreniriz elbet” dedim.

Bayan Teotig’in yanından ayrılıp Taksim’e, her sabah uğrayıp kahve içmeyi alışkanlık haline getirdiğim, mezarlığın köşesindeki kahveye gittim. Kahvemi henüz getirmişlerdi ki, bir tanıdık yaklaşarak, alçak sesle “Dün gece Sarkis Minasyan’ı ve Taniyel Varujan’ı ve ayrıca bu kahvenin sahibini tutukladılar, sanırım burada oturmak pek güvenli değil” dedi. Epey endişeli bir halde kahveden dışarı çıktım.

Tutuklananların hepsinin de Taşnak olarak tanınan simalar olduğunu, eğer bir takip varsa bunun bu partiye karşı olduğunu, dolayısıyla korkacak bir şeyim olmadığını düşündüm. Bu fikir gönlümü ferahlatıyor, ama endişemi bütünüyle dağıtmıyordu.

Bu halde Taksim Meydanı’na vardım ve orada Bedros Adruni’nin babasına rastladım.

“Dün geceki tutuklamaları duydun mu?” diye sordu acılı bir ifadeyle.

“Evet, Taşnaklara karşı bir şey gibi görünüyor” dedim.

“Ne diyorsun sen! Taşnak meselesi değil… Püzant Keçyan’ı da tutup götürdüler” diye bağırdı.

Bay Adruni Feridiye sokağında otururdu ve Püzantion’un başyazarının da komşusuydu.

Bu haber bütün tahminlerimi altüst etti.

Püzant Keçyan tutuklanmıştı! Demek ki bu parti meselesi değildi.

“Doktor Torkomyan da tutuklandı” diye devam etti Bay Adruni. “Aynı şekilde Dr. Dağavaryan ve daha ismini duyamadığım başkaları.”

“Peki sebep ne?”

“Kimse bilmiyor.”

“Nasıl olur da Keçyan, Dağavaryan, Torkomyan ve Taşnaklar aynı sebepten tutuklanırlar?” Bu bilmeceyi çözmek için boş yere kafa patlatıyordum.

“En iyisi gidip Dikran Kelekyan’ı görmek, belki o bir şey duymuştur” diye düşündüm.

Alyon sokağındaki evine doğru yollandım. Merdivenlerden çıkarken, aşağı inmekte olan Artür Efendi Mağakyan’a rastladım.

“Diran yukarda mı?” diye sordum.

“Diran mı?” dedi şaşkın, “Haberin yok mu?”

“Ne var ki?”

“Dün gece tutup götürdüler.”

1 yorum:

M. Sefer dedi ki...

İttihad Turizm Acentesi İftiharla Sunar

* Nisan ayında Suriye'ye gidiyoruz!
* Nesiller boyu aklınızdan çıkmayacak süper bir yolculuk olacak.
* Hem de yürüyerek, çok eğlenceli. Siz hele bir yola çıkın gerisi bizden.
* Anadolu'nun her köşesinden hareket edecek kafilelerle sınırsız seyahat imkanı.
* Hapishanelerden iyi hal nedeniyle salınmış it, uğursuz, çapulcu, katil tayfasıyla animasyonlar.
* Yolda size ayak bağı olabilecek çocuklarınızı başka ailelere evlatlık verme imkanı.
* Yaşlı ve hastalara cennet Anadolu'nun değişik köşelerinde ruhlarını açık havada teslim etme fırsatı.
* Aklınızın alamayacağı etkinlikler. Hatta aklınızı gerçekten yitirebilirsiniz, aman dikkat.
* Demiryolu olan yerlere trenle götürüyoruz, olmayan yerlerde katılımcılara demiryolu inşa ettiriyoruz. Maksat hareket olsun.
* Yorulanlar için Resul-Ayn ve Mezbaha-Ül Vilayet'de konaklama.
* Evinizin anahtarını, malınızı, mülkünüzü güvenle bize emanet edebilirsiniz. Dönüşte nasıl olsa yine sizin. (Tabii dönebilirseniz)
* Güvenlik için endişe etmeyin, her 500 kişilik kafileye bir adet jandarma.
* Yol üzerindeki kasaba, şehir ve köylerde cana yakın, samimi karşılama komiteleri.
* Altın ve ziynetlerinizi yanınıza alabilirsiniz. Nasıl olsa kimse dokunmaz onlara.
* Suriye'de bedevilerin otantik hayatını yakından görme imkanı. Oralara varabilirseniz tabii.
* Der-Zor'a varış. Palmyra ve Ruzafa antik kentlerine geziler.
* Çöldeki çadır kentlerde kamp hayatı. Merak etmeyin sizin için her şeyi düşündük.
* Sağlık ve afiyet içinde olup olmadığınızı anlamak için yol boyunca habire arkanızdan telgraf çekip kontrol edeceğiz.
* Sizlere azap kadar yakın, insanlık kadar uzağız.
* Ücret falan istemiyoruz, yolculuk bedelini ilerde bizim torunlar utanç ve tiksintiyle ödeyecek.