Agos, 26 Şubat 2010
Üzerinden bir buçuk ay geçtikten sonra, Haiti’deki deprem bizlere çok net bir şey söylüyor: Eğer ABD, eğer büyük devletler isteseydi, Haiti’de çok daha az sayıda insan ölecekti. Hastalığın, susuzluğun ve açlığın kol gezdiği o ilk günlerde, ‘yağma’ temalı televizyon görüntüleriyle gündemi belirlemek yerine insan hayatını korumaya öncelik verilseydi, bugün bir sürü Haitili hastalıktan ya da açlıktan ölmeyecek, ne fes almaya devam ediyor olacaktı.
Bir doğal afetti yaşanan, ama devletlerin ve şirketlerin saldırgan politikalarının yarattığı tahribat, doğa şartlarının yarattığı felaketi derinleştirdi. Çünkü büyük devletlerin hikmet-i hükümet mantığı, insani yardımdan çok Haiti’ye müdahale etmenin, adı işgal olmayan bir işgali meşru kılacak zemini yaratmanın derdindeydi. Batı kamuoyunun kabullenmeye dünden razı olduğu ‘güvenlik’ tezini kolayca öne sürebilmek için, günlerce, televizyonların, gazetelerin, yağma görüntülerini, sokaklarda kol gezen terörü yayımlaması beklendi ki, o güvenlik sorununu çözmek için ülkeye asker gönderilebilsin.
Kapitalizmin mülkiyet kurallarını sorgusuz sualsiz kabullenmiş geniş kitleler nezdinde, deprem koşullarında da olsa, açlıktan her gün binlerce insan ölüyor da olsa, kepenkleri indirilmiş, günlerdir kapalı olan b ir marketin raflarındaki ürünleri almak ‘hırsızlık’ olduğu için, kamuoyunu askeri bir müdahalenin gerekliliğine ikna etmek çok zor olmayacaktı. İnsanların can havliyle, açlıklarını dindirecek yiyeceklere ulaşma çabası, artık insan doğasına iyice yabancılaşmış biz ‘medeni’ler için kabul edilebilir değildi. Düzeni sağlamak için Haiti’ye asker gönderilmesi şarttı.
Doktor yerine asker
Böyle bir ortamda, çok ihtiyaç varmış gibi, doktor değil, asker gönderdiler Haiti’ye. Express’ten Erdir Zat, bu mantığı şöyle anlatıyor: “Yağmaların hüküm sürdüğü bir ortamda kimse kuyruğa girmez, dolayısıyla yardım da adil bir biçimde dağıtılamaz, o zaman önce ‘güvenlik’ sağlanmalı... Öncelikleri böyle kurunca, doktor yerine asker gönderdiler.”
Depremden bir hafta kadar sonra 10 bin Amerikan askeri hemen bölgeye nakledildi ve bugün Haiti’deki Amerikan askerlerinin sayısı 16 bine ulaştı. Ülkede var olan BM Barış Gücü askerlerinin sayısı da artırıldı. Askerler vaat ettiklerinin aksine ‘güvenlik’ sorununu çözmek için hiçbir şey yapmadı, ülkenin stratejik noktalarını kontrol altında tutmakla yetindi.
Naomi Klein’ın geçtiğimiz ay Boğaziçi Üniversitesi’nde Hrant Dink anısına yaptığı konuşmada dikkat çektiği gibi, depremden önce Haiti, her türlü krize karşı son derece korunmasız bir durumdaydı. Pirince dayalı tarım sektörü çökertilerek yiyecek ithaline bağımlı hale getirilmiş, kırsal nüfusu açlık nedeniyle kentlerin çeperlerine yığılmış, silahlı militanların sokaklarda kol gezdiği, on milyon nüfuslu bir ülkeydi depremi yaşayan. Bu on milyonun üçte biri başkent Port-au-Prince’e doluşmuş, barakadan bozma evlerde yaşamaktaydı.
Bir Fransız kolonisi olan ve 1804’te bağımsızlığını kölelerin isyanıyla kazanan Haiti, 1915’ten 1934’e dek Amerikan işgali altındaydı. 1957 ile 1986 arasında, katı bir siyasi baskı rejimi kuran Duvalier ailesi tarafından yönetilen bu güzel ülkeye yönelik Amerikan müdahalelerinin sonu hiç gelmedi. 2004’te, seçilmiş başkan Aristide, Amerikan ve Fransız politikalarına karşı çıktığı için, kanlı çatışmaların yaşandığı bir darbeyle devrildi ve CIA tarafından kaçırılarak Güney Afrika’ya sürgüne gönderildi.
Depremde ölü sayısı son olarak 235 bin olarak açıklandı, ancak bu sayının açıklanandan daha fazla olduğu kesin. Yardım çağrılarında 1 milyon kişi için çadır ihtiyacı olduğunun dile getirilmesi, felaketin boyutunu ve Haiti’nin depreme nasıl yakalandığını gösteriyor. Bu çadırlar ülkesinde, kent merkezindeki açık alanlarda kurulan derme çatma kamplarda, on binlerce kişi, direklerin üzerine gerilmiş brandalar altında yaşıyor.
Oysa ülkeyi yeniden inşa etmek için çalışmalar çoktan başladı bile. Amerikalı, Kanadalı ve Fransız şirketler, Montreal’de topladıkları bir konferansta, ülkenin “ayağa kalkması” için nasıl bir strateji izleneceğini planladılar. Orada, can derdindeki Haitililer için yeni kentlerin nasıl inşa edileceği, bunun ülkenin hangi kaynakları kullanılarak finanse edileceği konuşuldu. Haiti’nin azraili olan kâr hırsı, depremin ardındaki fırsat potansiyelini görüp payını artırmak üzere hemen harekete geçmişti.
Türkiye: Derya içre balık
Batı’da olduğu gibi Türkiye’de de, Haiti’deki deprem, önce yağma haberleriyle, ardından da, Türkiye’den giden yardım ekibinin kahramanlıklarıyla gündeme geldi. Dünyayla ilgisi başkalarının Türklerle ilgili ne düşündüğüyle ve yabancı basında çıkan Türkiye haberleriyle sınırlı olan bir memleket için doğaldı bu.
Öncesi ve sonrasıyla, insani, toplumsal, siyasal yönleriyle deprem değil, ‘Türk’lerin ne yaptığıyla, kahramanlıklarıyla nasıl gözleri yaşarttığıyla ilgiliydi Türkiye. Oysa, koparılan bütün vaveylaya karşın, BBC’ye göre, yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği, yaralandığı ya da evsiz kaldığı bu afette, uluslararası ekiplerin enkaz altından sağ çıkardığı kişi sayısı sadece 135’ti. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder