Agos, 9 Mayıs 2008
1 Mayıs siyasi bir karmaşa ortamının tam orta yerine düştü bu yıl. Bir yanda iktidar partisini kapatmayı hedefleyen yargı darbesi, bir yanda Ergenekon soruşturması, bir yanda K. Irak’a yönelik, dumanı üstünde kara ve hava operasyonları.
Farklı çevreler, bu boz bulanık konjonktürde tuttukları pozisyonun prizmasından bakarak değerlendirdi İstanbul sokaklarında yaşanan devlet terörünü.
Hükümet ve ona yakın duran muhafazakâr veya liberal kalemler, sendikaların 1 Mayıs’ı Taksim’de kitlesel bir gösteriyle kutlama talebini, Ergenekoncuların, darbe yanlılarının hükümeti sıkıştırma planının bir parçası, yani provokasyon olarak değerlendirdi.
Müesses nizamla barışık büyük medya ise 1 Mayıs’ta yaşanan polis şiddetini, ilk bakışta hayran olunası bir duyarlılıkla karşıladı. Göstericilere karşı uygulanan insanlık dışı tutum mahkûm edildi, hükümetin ve mülki amirlerin hesap vermesi istendi. Oysa, aynı medyanın bundan önceki benzer olaylarda, her zaman, şiddet kullanan devlet görevlilerinden yana tavır aldığını; 1 Mayıs’ları “huzuru bozan” bir tür illet olarak yansıttığını; on binlerce kişinin katıldığı gösterilerde çeşitli fraksiyonların çıkardığı olayları, daima, “çiçekleri dahi döven lümpen solcular” çerçevesiyle sunduğunu hatırladığımızda, bu tavrın yukarıda sözünü ettiğimiz genel pozisyonun bir parçası olduğunu, büyük sermayenin sözcüsü konumundaki medyanın birdenbire işçi dostu kesilmesinin hiç de inandırıcı olmadığını görmek zor değil.
Bir tarafta, ülkede işçilerin, çalışanların, memurların, işsizlerin, emeklilerin, köylülerin hiçbir sosyal ve ekonomik sorunu yokmuş gibi; Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’yla çalışanların aleyhine bir sepet dolusu düzenleme yapılmamış gibi; Tuzla’daki tersanelerde her gün yeni ölümler olmuyormuş gibi; sendika, siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin, 1 Mayıs’ı seslerini en çok duyurabilecekleri bir alanda kutlama talepleri anormalmiş gibi; sendikaları Ergenekoncuların, darbecilerin değirmenine su taşımakla suçlayanlar...
Beri tarafta, çalışanların taleplerine, ülkenin gerçek sorunlarına, 1980’den bu yana kamu ve özel sektörde sistematik hal alan sendikasızlaştırmayla ilgili haberlere, iş güvenliği, çalışma güvenliği gibi konulara daimi olarak sütunlarını kapatan, kamu çalışanlarının grev hakkı mücadelesine destek olmayan, milliyetçi dalgayı kabartan yayınlar yapmakta hiç beis görmeyen medyanın birdenbire 1 Mayıs’a sahip çıkması, çalışanlar lehine hiçbir icraatına tanık olmadığımız muhalefet partilerinin 1 Mayıs’ı siyasi hesaplarına alet etmesi…
Bir yanda, bizzat başbakanın ağzından “Onlar zaten işçi değil, yasadışı örgüt mensubu” diyerek, en temel demokratik haklarından birini kullanmak isteyen insanları hedef gösteren bir zihniyet, diğer yanda, çalışanların kazanılmış haklarını ayaklar altına alan, işten çıkarmaları kolaylaştıran, istihdam paketi adı altında kadınları eve kapatan yasalara ideolojik destek sağlayan ama bugün sırf iktidarı köşeye sıkıştırmak için hevesle 1 Mayıs yanlısı kesilen ulusalcı-milliyetçi kesim…
Neresinden bakarsak bakalım, hesapçı, çıkarcı, riyakâr, iki tarz-ı siyasetle karşı karşıyayız.
(Fotoğraf: Erhan Sevenler, AA)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder