Beyoğlu’nda mücadele yeni başlıyor

Agos, 27 Mart 2009

Beyoğlu Üç Horan Vakfı’nda yaşanan seçim süreci, meseleye az çok vâkıf olanlar açısından hiç de sürpriz olmayan bir şekilde sonuçlandı. Mevcut Apik Hayrabetyan yönetiminin artık bir gelenek halini almış tavrını sürdüreceği, seçimi bir kez daha kazanmak için bütün yolları mubah sayacağı ve her yola tevessül edeceği zaten biliniyordu.

Asıl sürpriz, Hayrabetyan yönetiminin karşısına, kısa zamanda yeni projeler hazırlamakta güçlük çekse de, ilkeleri konusunda açık, demokrat zihniyetli, mevcut şartlar ölçüsünde iyi örgütlenmiş, ciddi bir muhalefet hareketinin çıkmasıydı.

Sarı Liste’yi oluşturan adayların kendilerini Ermeni toplumuna anlatmak için gösterdikleri çaba, seçim propagandası yapmak için dolaştıkları Beyoğlu sokaklarında yoksul halkın sorunlarıyla yüzleşerek yaşadıkları dönüşüm ve kemikleşmiş bir iktidar odağına karşı verdikleri kararlı mücadele, başlı başına önemli kazanımlardı. Bu mücadele, bizlere vakıf seçiminin sadece vakıf seçimi olmadığını, dünya görüşlerinin, dünyayı algılayış şekillerinin çarpıştığı siyasi bir alan olduğunu da hatırlatmış oldu.

Bu seçimlerde, bu şişirilmiş listelerle başarı kazanmanın mümkün olmadığını herkes biliyordu. Yine de, bütün olumsuzluklara rağmen alınan üçte bir oranındaki oy çok değerli. Bugünkü %36’lardan %50’lere, 60’lara giden yol, sanılandan çok daha kısa olabilir.

Sason-Sinop ayrımı anlamsız

Bu dönemde, kaygı uyandırıcı gelişmeler de yaşanmadı değil. Bunların başında, seçmenlerin Sasonlular-Sinoplular şeklinde bölünmesi geliyor. Görünen o ki, hemşerilik, bizim toplumumuzda insanların birbiriyle dayanışması, bir araya gelmesi için hâlâ önemli bir etken. Halbuki bu tür bağlar, bireyselleşmeyi becerememiş, bağımsız bir kişiliğe sahip olamamış fertlere işaret ediyor. Bu tutum, falancanın Sasonlu olduğu için kötü, filancanın İstanbullu olduğu için iyi olduğunu ima eden, ayrımcı bir dünya görüşüne de kaynaklık ediyor.

Vakıf seçimleri konusunda, bölgeciliğe dayanan bu ayrımları ortadan kaldırmak için en çok çaba göstermesi gereken, yine muhalif liste olmalı. Beyoğlu halkıyla daha yakın temasa geçerek, Sinoplular arasında da örgütlenmek ve yönetim kuruluna onları da dahil edip birlikte hareket etmek, Sason-Sinop ayrımının anlamsızlığını herkese göstermek, bir dahaki seçimin ana hedeflerinden biri haline gelmeli.

Hastalıklı bir ideoloji

Seçim sürecinde, Sarı Liste’deki Sasonlu adaylara yönelen ve onları Kürtlükle ‘aşağıladığını’ sanan fukara zihinler hakkında söylenecek çok fazla şey yok. Irkçılık ne yazık ki mağdurlarını da pençesine alabilen, hastalıklı bir ideoloji.

Üç Horan’ın veya Esayan’ın bu ‘Kürtlerin’ eline geçtiğinde sahipsiz kalacağı fikrini yaymaya çalışan ve aralarında anlı şanlı gazete yazarlarının da bulunduğu bu kişilere, Türkiye Ermenilerini hâlâ ayakta tutanın, kendi vehmedilmiş İstanbullulukları değil, o ‘Kürtlerin’, o Sasonluların, o Batmanlıların, o Diyarbakırlıların, o taşralıların, o Anadoluluların, kana ve gözyaşına rağmen asırların imbiğinden süzerek bugüne taşıdığı aidiyet bilinci olduğunu hatırlatmak işe yarar mı acaba?

Hiç yorum yok: