‘Masumiyet Müzesi’ üstüne gecikmiş bir not
‘Masumiyet Müzesi’nin Kemal’i masum mu?
Aşk acıları içinde debelenirken, hayatını darmaduman eden seçimleri, bütün o acayiplikleri yaparken, ailesinden, çevresinden, dostlarından göz göre göre, bilinçli bir şekilde koparken, önce çok düşünmeden karşılıksız bıraktığı ve ardından karşılıksız kalan sevdasının peşinden koşup başka her şeyi unuturken, gerçekten masum mu Kemal?
Hikâyenin en kritik dönemeçlerinde yaptıklarına bakarsanız, Kemal’in masum olduğunu söylemek mümkün değil elbette. Nişanlısı Sibel’le sevgilisi Füsun’u ömrü boyunca birlikte idare edebileceğini, tıpkı babasının yıllar yılı yaptığı gibi, iki ilişkiyi bir arada ve ustaca sürdürebileceğini sanması, Kemal’e bir yönüyle çok doğal gelse de, o fikre kendiliğinden bağlansa da, masumiyetin tam zıt kutbunda duruyor.
Kemal’in ağzından anlatılanlar bize hiç göstermez, gözlerimizden usulca kaçırır, ama karşısındaki iki kadının hislerinin onun nezdinde hiçbir kıymetinin olmadığını görmek zor değildir. Dolayısıyla, Kemal masum değildir.
Kemal hem aşkı, hem de toplumsal anlamda kabul görmeyi arzu eder ilkin. Aşkı Füsun’da, toplumsal kabulü ise Sibel’de bulacaktır. Hayatın, önünde pürüzsüz bir deniz gibi uzanmakta olduğunu düşünür, kendisi de dünyanın merkezindedir. Bu tercihinin iki kadını nasıl zor hallere salacağını, onların içinde hangi fırtınaları koparacağını umursamaz, bunun üzerine düşünmez bile. Masum değildir.
İkisinden de vazgeçmek istemez, ama pek çok benzer durumda yaşandığı gibi, bir şekilde, ikisinden de olur. Sibel’le nişanı bozmadığı için sevgilisi Füsun’u kaybettiğini anlayınca, öncelikle ve kesin olarak Sibel’den vazgeçer. Onu, hayatı boyunca peşini bırakmayacak bir mühürle, evlilik öncesinde bir adamla evli hayatı yaşamış ve aldatılmış genç kadın yaftasıyla bırakmıştır orta yerde. Masum değildir.
Ama Füsun’u da kaybetmiştir. Nişanını bozmamış, 18 yaşında genç bir kızın aşkını pazarlık konusu etmiş, huzurunu, rahatını bozmak istememiş, ona kendini değersiz hissettirmiştir. Masum değildir.
Sonra, kaybettiği aşkının peşinden, amansızca, umutsuzca gider. Belki de, toplumsal değerlere ilk kez gerçek anlamda karşı çıkmaktadır. Hor görülmeyi, alay edilmeyi, dışlanmayı göze alır. Yaptığı yanlışın cezasını kendisiyle birlikte taşımayı, kendini acıyla terbiye etmeyi, kendine acıyarak, o acıyla kavrularak insan olmayı seçer.
O andan itibaren, artık onun için kolaylıkla “masum değildir” diyemeyiz.
Füsun kaçar, izini kaybettirir. Kemal aylarca onun izini arar. Bulduğunda, Füsun evlenmiş, acısını, kederini unutmak için, sevmediği bir adamla hayatını birleştirmiştir. Kemal, bir kez Füsun’u bulduktan sonra ondan bir daha ayrılamaz. Uzak akraba olmasının sağladığı kamuflajın ardına gizlenip, Füsun’un kocasıyla, anne babasıyla yaşadığı hayata nüfuz eder. Rahatsız edici varlığını kızın ailesine bir şekilde kabul ettirir. Böylelikle, Füsun’un hayatını bir kez daha felce uğratır. Her biri, bütün aile, Füsun ve Kemal, artık, sonunun ne zaman geleceğini bilmedikleri bir arafta yaşamaktadır.
Kemal yıllar yılı onların akşam yemeklerine misafir olur. Füsun’a yakın olmanın mutluluğu ve onu elde edememenin hüznü arasında gidip gelerek, kendine yepyeni bir dünya ve yepyeni bir gerçeklik yaratırken, Füsun’un arzularına bir kez daha kulak tıkar, onun artist olma hayallerini ciddiye almaz, dahası, buna engel olmaya çalışır. Onu, ikinci kez, çok üzer.
Bu gerilimli, çoğu zaman mutsuz aşk oyunu, inanılmaz ‘sabrı’ sayesinde meyvesini verip, Füsun’la kocasının ilişkisi sönümlendiğinde, Kemal, yıllar yılı beklemiş, acı çekmiş âşık olarak Füsun’u hak etmiştir belki, ama onun elde ettiği Füsun, iki kez hayal kırıklığına uğrattığı, ve on sekiz yaşın masumiyetinden sıyrılmış, başka bir Füsun’dur artık.
Kemal’inki bir tür Pirus zaferidir. Füsun’un kalbini ele geçirmiştir, ama onu kaybetmek pahasına! O noktada, ikisi de masum değildir ve ikisi de çok masumdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder