Halep’te bir Baron Otel var. Dünyanın dört bir tarafındaki, oraya hiç gitmemiş Ermenilerin de bildiği, küçük, ama derin anlamlara sahip bir otel. Vakti zamanında, yani 1915’in o kapkaranlık günlerinde, Suriye çöllerine ölüme gönderilen Ermenilerden bazılarını kurtarmak için büyük bir mücadeleye girişen bir ailenin, Mazlumyanların oteli.
19. yüzyılın sonlarında, 1891’de, Arapgir’e bağlı Ançırti köyünden hacca, Kudüs’e gitmekte olan Krikor Ağa Mazlumyan, Halep’te, özellikle Batılı seyyah ve tacirlerin konaklayacağı türden bir otelin bulunmadığını görüp, hac dönüşünde, Halep’te bir otel kurdu ve adını Ararat koydu. Krikor Ağa, kentin Ermenileri arasında kısa sürede sivrildi, hatta o kadar nüfuz kazandı ki, Araplar ve yabancılar arasında “Ermenilerin konsolosu” olarak anılmaya başladı. Bugünkü Han Gümrük semti yakınlarında ve Mecidiye karakolunun yanındaki Otel Ararat’ta işler büyüdü, ve Krikor’un iki oğlu, Onnik ve Armenak, 1909’da Baron Otel’i kurdular. Mazlumyanlar, Halep’te yaşadı, orada aile kurdu, çoğaldı ve toprak oldu.
Osmanlı subayları, bürokratları, İngiliz ajanları, Alman arkeologlar, Fransız tüccarlar ve daha pek çokları Baron’un müşterisi oldu. Kral Faysal, Suriye’nin bağımsızlığını Baron Otel’in 215 numaralı odasının balkonundan ilan etti. İstanbul’da, görkemli Pera Palas’ta kalan Agatha Christie’nin Halep’teki mekânı, Baron Otel 203 numaraydı. T. E. Lawrance, namı diğer Arabistanlı Lawrance, İsveç Kralı Gustav, Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır, Suriye devlet başkanı Hafız Esad, Birleşik Arap Emirlikleri’nin kurucusu fieyh Zayed bin Sultan ve Amerikalı milyarder David Rockefeller de orada kaldı. İttihat ve Terakki triumvirasından, dönemin Suriye valisi Cemal Paşa da...
Abdülhamit’in hüküm sürdüğü 1890’lı yıllarda Anadolu’da hâkim olan huzursuzluk mu acaba Krikor Mazlumyan’ı Ançırti’den ayrılmaya sevk etmişti? 1894’te başlayacak katliamları sanki önceden sezmiş, ailesini kurtarmanın bir yolunu mu arıyordu? Her halükarda, adeta ilahi bir kararla Anadolu’yu terk edip Halep’e yerleşen Mazlumyanlar, Otel Baron sayesinde, 1915’te ölmeye yürüyen yüz binlerce Ermeni’den yüzlercesine yardım elini uzatacaktı.
Suriye valiliği günlerinde, Otel Baron, Cemal Paşa’nın karargâhı rolüne büründü. Baron’da konaklayan Paşa, işlerinin pek çoğunu da burada kurduğu bürosunda idare ediyordu. İki bekçi tarafından korunan büroya girmek yasaktı; ancak Krikor Ağa’nın karısı Turvanda, sık sık bekçileri aşarak Paşa’nın karşısına çıkıyor, tehcir yolunda Halep’ten geçen akrabaları için yardım dileniyordu: “Paşa, akrabalarımı getirmiş hapsediyorlar. Müsaade et de serbest bıraksınlar.”
Turvanda Hanım’ın torunu Krikor Mazlumyan, araştırmacı Toros Toranyan’a anlatıyor:
“O günlerde Ermeni’nin bini bir para etmiyordu. Ama Paşa’ya biz bakıyorduk ve Paşa’nın babama ve büyükanneme büyük hürmeti vardı. Büyükannem bir ricada bulunduğunda, onu asla kırmazdı. Ve en önemlisi, bizimkilerin memleketten gelen akrabalarının sonu gelmiyordu. Sürekli olarak içlerinden birileri tutuklanıyor, ama büyükannemin talebiyle serbest bırakılıyordu. Büyükannem çok iyi Türkçe bilmediğinden, Paşa’ya her başvurduğunda, babam onun yanında çevirmenlik görevini üstleniyordu.”
Der Zor’da sonlanan tehcir yürüyüşü, oraya varabilen Ermeniler için kurtuluş anlamına gelmedi. Hasbelkader yollarda canını kurtarıp kendilerini çöldeki kamplara atanları, yeni katliamlar, yeni ölümler bekliyordu. Bitlis’teki katliamları örgütleyen vali Mustafa Abdülhalik, 1915’in sonlarına doğru, Der Zor’a doğru yürüyen kafileleri “hızlandırmak” göreviyle Halep’e atandı. Mazlumyanların kurtardığı Ermeniler gözünden kaçmamıştı Mustafa Abdülhalik’in. Cemal Paşa’nın koruduğu bu aileyi yerinden etmek için Dahiliye Nazırı Talat Paşa’ya başvurdu ve ondan, ailenin Musul’a sürülmesi emrini aldı.
Der Zor’dan geçen Musul yolu, Ermeniler için ölümle eş anlamlıydı. O günlerde Cemal Paşa Kudüs’e gitmişti ve Mazlumyanlar tek koruyucularından mahrumdu. Haberi alan Paşa, Talat’ın emrini bozdu ve Mazlumyanların kendi yanına, Kudüs’e gönderilmesi talimatını verdi. Böylece, bütün “aile”, yani iki yüzü aşkın Ermeni, trenle, Kudüs’e doğru yola çıktı. Yolda emir değiştirildi ve Zahle adında bir yerde konaklamalarına karar verildi. Musul yerine Zahle, Mazlumyanlar ve yanındakiler için, cehennem yerine cennet demekti. Orada bir yıldan fazla sürgünde kaldılar ve o güne dek bir sürü Ermeni’nin canını kurtaran Turvanda Mazlumyan’ı 22 Mayıs 1917’de, Zahle’de toprağa verdiler.
Mazlumyanlar için sürgün kararı çıktığında, Armen Mazlumyan’ın yakın bir dostu, Fakher Cabri adında bir Arap, onlar yoldayken otele el konulacağı, acilen bir çözüm bulmaları gerektiğini söyledi. Mazlumyanlar, otellerini bu güvenilir dostlarına “sattılar”. Kâğıt üstündeki bu alışveriş, otelin mülkiyetini bütünüyle Cabri’ye devretmekteydi. Ermeni mallarına el koymanın, onları gasp etmenin pek çokları için “helal” olduğu günlerde, bu asil tabiatlı adam, emanete gözü gibi baktı ve Mazlumyanlar geri döndüğünde, onların olanı onlara iade etti. Unutmayalım… Bu toprakların tarihi, eli kanlı Abdülhalik’lerin olduğu kadar, Fakher Cabri’lerin de tarihidir.
1915’te, İstanbul’dan Diyarbakır’a sürgün edilen İstanbul Mebusu Zohrab ve Erzurum Mebusu Vartkes Serengülyan’ın yolu da Halep’ten ve Baron Otel’den geçti. Halep, katledildikleri Urfa’dan önceki son durakları, bir diğer anlamda, onların son ümidiydi. Gelin, onların hikâyesini haftaya bırakalım.
(Bu yazıdaki bilgiler, büyük ölçüde, Halepli emektar araştırmacı ve yazar Toros Toranyan’ın Badmutyun Halebi ‘Otel Baron’i yev Armen Mazlumyani (Baron) Namaganin [Halep’teki Otel Baron’un Tarihi ve Armen Mazlumyan’ın Mektupları] adlı kitabından derlendi. Beyrut, 1987)
2 yorum:
Rober bey, çok teşekkürler.. Aklımdan geçeni son paragrafta söylemişsiniz, Krikor Zohrab'ın da bu otele yolunun düştüğünü.. Merakla bekliyoruz gelecek yazıyı.. Tekrar teşekkürler.
Yorum Gönder