Masumiyeti ancak masumiyet savunur

Agos, 23 Temmuz 2010

Gündemin tozu dumanı arasında gözden kaçmaması gereken şeyler oluyor İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde.

Kafes eylem planı’ ve ‘Amirallere suikast’ davalarının birleştirildiği ve Poyrazköy’de yapılan kazılarda ele geçirilen mühimmata ilişkin davada, sanıkların yargılanmasına devam ediliyor. Ama duruşmalar sırasında yaşananlar, mahkemenin gidişatı hakkında insanda derin şüpheler uyandırıyor.

Biliyorsunuz, tutuklu sanıklar duruşmaya tek tip kıyafetlerle geliyorlar. Göğüs kısımlarında Deniz Harp Okulu arması bulunan lacivert ceket, gri pantolon, kırmızı kravatla, iki dirhem bir çekirdek halde... Girişte, sanık yakınları onları sloganlarla, “Kahramanlar!” diye bağırarak karşılıyor. Mahkeme salonunda ise, bu “kahraman”lığın ne mene bir şey olduğunu ortaya çıkaran açıklamalar yapılıyor.

Örneğin, sanıklardan biri, Türkiye yakın tarihinin en utanç verici olaylarından biri olan Kardak kayalıkları işgalinde oynadığı rolü anlatarak yapıyor savunmasını. Poyrazköy davası sanığı Albay Ali Türkşen, bazılarına nedense pek “duygusal” gelen konuşmasında, “Kardak’a çıkarken botun benzini yoktu, kredi kartıyla aldık, peynir ekmek yiyip operasyona gittik. Ne olduysa, 13 yıl sonra hepimiz terörist olduk” diyor ve o gün yaptıklarının, bugünkü masumiyetinin karinesi olarak değerlendirilmesini istiyor. “Bağlı olduğu tek örgütün Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunu” kaydeden albayın savunması sırasında, sanık subaylar gözyaşı döküyor. Gözyaşları herhalde sel olup akıyor ki, Mahkeme Başkanı Oktay Kuban duruşmaya bir saat ara veriyor
.

Agos olarak müdahil olmak istediğimiz Kafes davasında talebimizi kabul eden karara şerh düşen Hâkim Kuban, sanıkların tahliye talebi mahkeme heyeti tarafından ikiye karşı bir oyla reddedilince, karşı oy yazısını yüksek sesle okuduğunda, sanık yakınları tarafından, “Bravo başkan, yaşa başkan!” tezahüratları ve alkışlarla ödüllendiriliyor. Tahliye talebini reddeden hâkimler Mehmet Karababa ve Mehmet Erdoğan’ın payına ise, yuhalamalar ve küfürler düşüyor. Sanık yakınlarından biri, Karababa ve Erdoğan’a “Benim çocuğum babasız kaldı, terbiyesiz ahlaksızlar! Özgürlüğün ne demek olduğunu tutuklanınca anlarsınız!” diye bağırma cesaretini kendinde buluyor.

Bir başka sanık, Yarbay Mustafa Turhan Ecevit ise, savunmasını yaparken “Eğer davanın hâkimleri bir gün benden önce musalla taşına yatarlarsa, Allah’ın bana verdiği hakkımı kullanarak, o hakkı onlara helal etmeyeceğim!” diyor.

Suçluluk hissi


Haklarında, cinayet ve cuntacılık dahil pek çok ağır suçlama bulunan Poyrazköy davası sanıklarının masum olup olmadığına elbette adalet karar verecek. Ama gazete sayfalarına yansıyan ifade ve tavırlarına bakarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup bu subayların derin bir suçluluk ve şaşkınlık hissi içerisinde oldukları sonucuna varabiliriz.

Çünkü, haksız bir suçlamayla karşı karşıya kalmış insanlar, kendilerini savunmak için “kahramanlık” kisvesine bürünme ihtiyacı duymazlar. Masumiyet ancak masumiyetle savunulur ve ispatlanabilir, saldırganlıkla değil.

On küsur yıl önce yapılmış ve uluslararası bir krize yol açmış bir askeri operasyonda üstlendiğiniz görevi anımsatırsanız, size verilen emirleri uygulamakta ne kadar sadık olduğunuzu ispatlayabilirsiniz belki, ama bunun, bugün karşı karşıya olduğunuz suçlamalardan aklanmanıza bir yararı yoktur.

Hâkimlere, onların da bir gün yargılanacağı tehdidini savunmak, eşinizin masumiyetini asla ispatlamaz, aksine, gücü elinize geçirdiğiniz ilk anda, uğradığınızı iddia ettiğiniz kötü muameleye karşınızdakini maruz bırakacağınızı gösterir. Bu da pek masumane bir tavır değildir doğrusu.

Mahkeme salonuna tek tip kıyafetlerle gittiğinizde, ardınıza orduyu aldığınız, her şeyi vatan için yaptığınız, dolayısıyla masum olduğunuz mesajını verdiğinizi düşünebilirsiniz. Böyle yaparak birilerini ikna da edebilirsiniz; ama, bugün asıl yargılananın, kör bir milli çıkar algısıyla suç işleyen devlet aklı olduğunu hesaba katmadığınızdan, o tek tip kıyafetlerin, asıl, suçluluk duygunuzu faş ettiğini fark edemezsiniz.


Vatan için kurşun atan da yiyen de şereflidir sözü, devletin kirli işlerinin sahiplenilmesinin kamuflajı oldu yıllar yılı. O kirli işleri üstlenenler, bugünün dünyasında bu fikrin ardına gizlenemeyeceklerini öğrenmeliler.

Hiç yorum yok: