Öz ve söz

Agos, 21 Ocak 2011

Manzara net. Cinayetten sonra dört yıl boyunca mahkeme kapısında bir arpa boyu yol kat edemedik.

Peki ya, bundan sonra?


Bundan sonra da her şey aynı mı olacak? Yine oyalanacak, yine eziyet görecek, yine alaya mı alınacağız?

Bu faili meçhuller diyarında, toplum vicdanının bu kadar derinden gördüğü, derinden bildiği, derinden lanetlediği bir başka cinayet daha olmadı. Tetikçinin, onu bulanın, ona akıl verenin, onu azmettirenin, ona atış talimi yaptıranın, yani bildiğimiz çoluk çocuk takımının ötesine geçen bağlantılar artık cümle âlemin malumu. Avukatların ve gazetecilerin ortaya çıkardığı gerçekler, ilmek ilmek, düğüm düğüm, adım adım bizi devlet görevlilerine, askeriyle, polisiyle, bürokratıyla devlet yapısına ve zihniyetine doğru götürüyor. Devletlu zevatın suçluluğu ‘bö’ diyor! Bunu artık hepimiz biliyoruz.

Gazeteciler Nedim Şener’in, Kemal Göktaş’ın, Demet Bilge Ergün ve Timur Soykan’ın, İsmail Saymaz’ın, adını anmadığım çok sayıda muhabir arkadaşın ve son olarak Adem Yavuz Arslan’ın ortaya çıkardığı gerçekler, en ufak şüpheye yer bırakmayacak şekilde, devlet içinde birilerinin önce Hrant Dink’in kalemini kırma kararı verdiğini, sonra da bu kararın infaz edilmesi için, yine devlet görevlileri tarafından desteklenen bir çetenin harekete geçirildiğini gösteriyor bize.

Bildiklerimiz zaten bini aşıyordu, son bir hafta içerisinde Nedim Şener ve Adem Yavuz Arslan’ın kitaplarıyla ortaya çıkan yeni bilgiler de, ezberden bildiğimiz resmin doğruluğunu teyit eden kanıtlar içeriyor. Geçen hafta Şener’in kitabından alıp Agos’un manşetine taşıdığımız belgelerde, İstanbul Emniyeti’nin, Emniyet arşivinde Hrant Dink’in tehdit edilmesine ilişkin herhangi bir istihbari belge bulunmadığına dair yalanından; Erhan Tuncel’in Nedim Şener’e gönderdiği mektuplardaki ifadelere; Trabzon’dan İstanbul’a hareketinde Ogün Samast’a astsubay Satılmış Şahin’in eşlik ettiğine; gayrimüslimlere yönelik saldırıların hangi MGK politikalarıyla başlatıldığına varana dek, normal bir ülkede dağı taşı yerinden oynatacak yeni kanıtlar ortaya çıktı.

‘Operasyonlar’ arasında bağlantılar

Özellikle Rahip Santoro cinayeti ve Malatya katliamıyla Hrant Dink cinayeti arasındaki bağlantılar, askeri plan ve belgelerde ‘operasyon’ diye anılan bu cinayetlerin devlet içerisinde uzandığı yerleri açıkça ortaya çıkarıyor. Her üç cinayette jandarmanın oynadığı rol üzerine, Malatya’daki mahkemeye gizli bir tanık tarafından verilen ifadeyle ortaya çıkan kanıtların üzerine gidilebilirse, Adem Yavuz Arslan’ın deyişiyle, “2005, 2006 ve 2007’de yapılan derin operasyonlar hakkında fotoğrafın berraklaşması sağlanabilir.”

18 Ocak tarihli Zaman’daki yazılarında Şahin Alpay ve Bülent Korucu, Malatya cinayetinin bu anlamdaki kilit rolüne dikkat çekiyordu. Ayrıca, konuyu yakından takip eden ve geçtiğimiz hafta bir rapor yayımlayan European Stability Initiative (Avrupa İstikrar Girişimi Derneği) de, 2007 ve önceki yıllarda işlenen cinayetlerle ilgili olarak, “Siyasi şiddet ve sorumlularının cezasız kalmaları geleneği son bulduktan sonra ancak Türkiye’nin güvenilir ve geri dönülmez bir biçimde demokratikleşme yoluna girdiği söylenebilir” sözleriyle, meselenin Türkiye demokrasisi açısından kilit rolünün altını çizdi.

Geçen haftaki yazıda, yeni bir Türkiye’nin ancak siyasetler üstü bu suç birliğinin bozulmasıyla doğacağını, bu dönüşüm gerçekleşene kadar da her açılımın eksik, her demokratikleşme adımının yarım, her reformun şüpheli kalmaya mahkûm olacağını yazmıştım.

Hrant Dink son yazılarında medyanın, Kemal Kerinçsiz grubunun, daha sonra Veli Küçük’ün mahkemeye gelmesiyle Kerinçsizlerin de ötesine geçen bir yapının kendisini tehdit ettiği açıkça yazdı. Hrant Dink, adeta canlı yayında işlenen bir cinayetle katledildi.

Bu cinayet aydınlatılmazsa, değiştiğine, demokratikleştiğine inandığımız Türkiye’de hep bir şeyler eksik kalacak. Dava üç, beş çocukla sınırlı tutulursa Türkiye’nin aslında hiç değişmediğini anlayacağız. İttihatçılıkla başlayan, devleti ve Türk etnik kimliğini yücelten, bir hâkim millet psikolojisini Türklerde yerleştiren, ‘diğerleri’ni ise bilinçli ya da bilinçsiz olarak hakir gören, katlanılır gösteren zihniyetin hükmünü sürmeye devam ettiğini anlayacağız.

Tetikçi bulmak neden bu kadar kolay?

Buradan baktığımızda, Hrant Dink cinayetinin neden bir simge olduğunu anlarız. Yakın tarihlerde, Rahip Santoro öldürülmüştü. Cinayetten sonra ise Malatya’da üç Hıristiyan hunharca katledildi. Bütün bunlar birtakım darbe planları dahilinde yapıldı muhtemelen. İktidar kavgasının çok daha ötesine geçen asıl ve derin sorun ise, bu memlekette bu tür planları yapanların ve onların tetikçilik için kandırabilecekleri 18 yaşından küçük çocukların bu kadar kolay bulunuyor olması.

Ergenekon devlet içinde yuvalanmış bir grubu temsil ediyor, ama cinayeti işleten zihniyetin daha derin kodları var. Bugüne dek hep cinayetin arkasındaki “büyük ağabeyler” ortaya çıksın dedik. Ama büyük ağabeyler, asıl o devletçi zihniyetin yıkımını sağlayabilirsek önemli olacak. Çünkü o ilişkilerin ucunun gittiği yerler Türkiye’deki devlet yapısını kökten tehdit ediyor.

Bir kez daha açıkça görelim: Türkiye gelecekte, yakın tarihteki darbe girişimlerini ve bunlara karışan subayları mahkûm etmiş, darbeyi tarihinden silmiş bir ülke olabilir, ama tek başına bu, gerçek demokrasiye kavuştuğumuz anlamına gelmeyecek. Ancak bu cinayetler, faili meçhuller, Toplumsal Bellek Platformu’nda birleşen ailelerinin yakınlarının ve Cumartesi annelerinin çocuklarının nasıl öldürüldüğü ortaya çıktığında gerçekten demokratik bir ülke olacağız. Sözde değil, özde…

Ancak o zaman Derin Devlet, JİTEM, Kontrgerilla korkumuz olmayacak. Ancak o zaman sorunlarımızın gerçek çözümü yoluna girmiş olacağız.

Bütün bu hayaller gerçek olana kadar, mücadeleye devam.

Hiç yorum yok: