Yılan hikâyesine dönmüş Üç Horan Vakfı seçimleri iki yıldır bize çok şey öğretti. Herhangi bir son dakika gelişmesi olmazsa, seçim bu Pazar tek listeyle yapılacak.
Muhalif Sarı Liste’yle yola koyulan Efrim Bağ’ın, mevcut yönetim kontenjanından aday olmayı kabul etmesiyle fotoğraf bir hayli değişti. Sarı Liste’nin seçimi kazanacağı zaten düşünülmüyordu, ancak Bağ’ın Apik Harabetoğlu başkanlığındaki yönetime girmesi ve Sarı Liste’nin adaylık başvurusunun kabul edilmemesiyle, seçim yine tek listenin ‘yarışacağı’ bir hal aldı.
Baştan beri demokratik bir mücadele yürüten ve bizlere, tutulmuş köşelerde, kapalı kapılar ardında dönen dolaplara karşı da mücadele edilebileceği mesajını veren, bunu yaparken sürekli olarak şeffaflık ve katılımcılık ilkelerini vurgulayan Sarı Liste’ye teşekkür etmek gerek. Bu mücadelenin uzun soluklu olduğu biliniyordu, ve bugünden sonra da sona ermeyeceğini biliyoruz.
Yola Sarı Liste’yle çıkıp Harabetoğlu yönetimine sert ve haklı eleştiriler yönelttikten sonra saf değiştiren ve seçime Beyaz Liste’den girmeyi kabul eden Efrim Bağ ve arkadaşları, bu tutumlarını, içeriden verecekleri mücadeleyle Üç Horan’ı demokratikleştirecekleri, halka açabilecekleri teziyle savunuyor ve anlayış bekliyorlar.
Bu tip kapalı yapılar söz konusu olduğunda, ‘içerden/dışarıdan muhalefet’ tartışması bütünüyle anlamsız değil. Mutlak surette şunun ya da bunun doğru olduğunu söylemek de her zaman mümkün değil. Gönül ister ki, Bağ ve arkadaşları haklı olsunlar ve Üç Horan’ı şeffaflaştırmak, gerçekten Ermeni toplumunun bütününün yararı haline çalışır hale getirmek, yönetimin içerisinde azınlık grubu olarak verecekleri mücadeleyle mümkün olabilsin.
Ancak, bunun çok zor olduğunu görmek için kâhin olmaya gerek yok. Efrim Bağ, daha bir ay önce öfkeyle karşı çıktığı insanlarla aynı masanın etrafında oturacak. Sırf bu bile, zihinlerde bir sürü soru işareti doğmasına neden oluyor, ve yönetim içindeki muhalefet temsilcileri, üzerlerindeki soru işaretlerini giderecek bir yol izlemek zorunda. Öncelikle, Üç Horan’ın sonraki seçimlerinin İstanbul geneline açılmasını sağlamak boyunlarının borcu; çünkü benzer bir trajikomedyanın bir daha yaşanması, Beyoğlu cephesinde hiçbir şeyin değişmediğini gösterecek. Ardından, Üç Horan yönetimi hakkındaki iddiaların üzerine giderek, bunların doğru olup olmadığını ortaya çıkarmalılar. Vakfın mülklerinin kiracıları arasında yönetim kurulu üyeleri veya vakfın avukatları var mı sahiden? Varsa, bu insanlar ne kadar kira ödüyorlar? Kiraladıkları mülkleri üçüncü şahıslara yeniden kiralayarak haksız kazanç elde ediyorlar mı? Vakfın bankada yüklü miktarda birikmiş parası var mı? Varsa, bu para neden toplum yararı için kullanılmıyor?
Gün gibi ortada… Görev zorlu. Ama gözler bundan sonra çok daha dikkatli bir şekilde Üç Horan yönetiminin üzerinde olacak. Yönetime girecek muhalif üyeler, vakfın bugüne kadarki çizgisini değiştiremezlerse büyük bir güven kaybına uğrayacaklar. Topluma verdikleri sözü tutmalı ve Üç Horan’ı sorgulanabilir hale getirmeliler. Aksi takdirde eleştirilerin en sertine muhatap olmaları kaçınılmaz.
Muhalefet: İçerden? Dışarıdan?
Agos, 4 Şubat 2011
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder