Şu özür meselesinde, bu memleketin bir garip Ermenisi olarak söz söylemek bana düşer mi, düşmez mi diye uzun uzun düşünüp, düşmemesi gerektiğine karar verdim ama, işte yine de kendimi tutamadım. Birkaç kelamım var.
Öncelikle, hiç kimseden, hiçbir bireyden, bir özür beklentisi içinde olmadığımı söylemem lazım.
1915’te yaşananlar, içimde, derinde bir yerlerde açık bir yara gibi duruyor, ama canımı yakan o yara değil. Canımı, 90 küsur yıl sonra, 2000’ler Türkiyesinde, o yaraya tuz basan sistematik inkâr mekanizması yakıyor. Canımı, ölülere, acılara, kayıplara, yaralara saygı duymayan bütün bu nefret kültürü yakıyor.
Canımı, hasbelkader Ermeni ana babadan doğmuş bir ana babadan hasbelkader doğmuş bir garip insanoğlu olarak, şu memlekette, kendi memleketimde, sırtımda her an kırılacak yumurtaların dolu olduğu bir küfeyle yaşamak zorunda olmak hissi yakıyor.
Canımı, ilkokula başladığım, Elmadağ’daki Lusavoriçyan okulunun, üçüncü sınıftan dördüncüye (bütünlemeye kalarak) geçtiğim yıldan sonra öğrenci yokluğundan kapanması yakıyor. Okulumun önünden her geçtiğimde, küçükken top oynayıp ‘ulusal’ bayramlarda şiir okuduğum bahçenin duvarını bürüyen yosunların, binanın kırık camlarının görüntüsü yakıyor.
Canım yandığı ve yanmaya devam ettiği için, aynı toprak üstünde yaşadığım insanlardan değil ama yurttaşı olduğumu devletten bir özür bekliyorum. Hem 1915’te olanlar, hem de sonraki yıllarda yok edilen Anadolu ve Trakya gayrimüslimlerine reva görülen muameleden ötürü.
İşte bu yüzden, gelecekte bir gün gerçekleşeceğine inandığım bu özrün Türkiyesini yaratmak için mücadele veren herkese büyük saygı ve minnet duyuyorum.
Biliyorum ki, 1915’te yaşananlardan ve bunun inkârından ötürü özür dileyen Türkiyelilerin meselesi öncelikle kendileriyle, kendi vicdanlarıyla, sabah kalktıklarında baktıklarla aynalarla.
Kime ne ifade edeceği hakkında hiçbir fikrim yok, ama bu insanların hepsinin başımın üstünde yeri var –Türkçede hissettiklerimi daha iyi ifade edecek bir ifade hatırlamıyorum, siz hatırlıyorsanız lütfen bana hatırlatın.
Metinde soykırım kelimesinin geçip geçmediği veya içeriğinde ne olduğu benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Aslolanın özrün kendisi olduğunu biliyorum. Hele hele, Türkiye’de milli eğitimin betondan sıralarında yetişmiş insanlar için, herhangi bir meselede özür beyan etmenin ne kadar çetin bir uğraş gerektirdiğini düşününce.
Bana bu ülkede kalma gücü veren, Türkiye’nin biraz daha yaşanır, daha demokratik bir ülke olması için mücadele veren insanlardır. Soranlara –ki insanlar bizlere artık “Hâlâ nasıl yaşıyorsunuz orada?” diye soruyorlar– “Burada arkadaşlarım olduğu için, benim gibi düşünen insanlar olduğu için, farklı düşünsek de bir masada karşılıklı oturup konuştuğumuzda anlaşabildiğim insanlar olduğu için bu ülkede yaşıyorum” diyorum.
Şimdi bir sürü arkadaşım daha oldu, oluyor. Onlarla aynı havayı solumak, yaşadığımız şu cehennemi cennete çevirme hayaline birlikte sarılıyor olmak, iyi geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder