Yaşgünü

Agos, 21 Ağustos 2009

‘Hayat, Olduğu Gibi’ bu hafta dördüncü yaşına giriyor. Önceki yıllarda da yaptığımız gibi, geride bıraktığımız dört mevsimde, bu kutu içinde nelerden bahsettiğimizi hatırlayalım.

Güz

Eylül: 6-7 Eylül olayları sonrasında memleketi terk etmek zorunda kalan Yenikapılı bakkal Panayot: “Hiçbir şeye yanmam, anamla babamın mezarlarını bir daha göremeyeceğime yanarım” demişti. / İnsanlık tarihi için küçük, Türkiyeliler ve Ermeniler için çok büyük bir adım: Cumhurbaşkanı Gül, milli maç için Yerevan’da. / Rektör, başörtülü öğrencilerin Boğaziçi’ne girmesine izin vermiyor. İçinde debelendiğimiz kısırlığın Boğaziçi’ni çoraklaştırmasındansa, her yerin Boğaziçileşmesi için çalışmak gerekmez mi?

Ekim: Mizah ustası Baronyan, “Bir amiranın mendili hakkında dahi kötü söz söylersen, göksel hükümranlığa karşı gelmiş olursun” diye düşünülen zamanları anlatır. Bugünün amiraları hakkında söz söylediğinizde, gazetelerine çıkıp kendilerini savunuyorlar. 150 yılda, az gelişme değil! / Türkiye, Frankfurt Kitap Fuarı’nda, ‘Bütün Renkleriyle Türkiye’ sloganıyla konuk: Devletlu zevatın uluslararası arenada memleketi çokkültürlülüğüyle sunmaya soyunması, kafaların değişmekte olduğunu da gösteriyor.

Kasım: Milli Savunma Bakanı Gönül, Brüksel’de, tehciri ve mübadeleyi bir İttihatçı gibi savundu, bu uygulamaların “milli devlet” kurmanın şartı olduğunu söyledi: “Ben sana milli devlet olamazsın demedim, adam gibi bir devlet olamazsın dedim.” / Dedem nüfus dairesine gittiğinde, memurlar onun aile adını taşımasına izin vermediler. ‘fiirvanyan’ gibi isimlerin yasak olduğunu söylediler. Bunu hangi kanun maddesine dayanarak yaptıklarını dedem bilmiyordu. Böyle şeylerde kanun, hak ve hukuk aramanın bir yarar sağlamayacağını iyi bilecek kadar yaşamıştı.


Kış

Aralık: Özür bir milattır. Ardından yeni bir dilin sözcükleri sökün eder. Özür en çok, siz özrünüzün kıymetini bildiğinizde, onun arkasında durduğunuzda, onun yaldızlarının dökülmesine izin vermediğinizde özürdür. / İstanbul’un, 2010 Avrupa Kültür Başkenti tanıtım filminde, gayrimüslimleriyle, kilise ve sinagoglarıyla, mutlu, eğlenceli, huzurlu, kendisiyle barışık bir fotoğraf vermeye çalışması, şu ‘şecere günleri’nde kötü bir şaka gibi duruyor.

Ocak: Cinayetin üstünden iki yıl geçti: Yetim halkın yetim çocuğuna sahip çıkamamanın, emanete hıyanetin açtığı gönül yarası sızlamaya devam ediyor. / 19 Ocak’ları değil, Hrant Dink’i anmalı; içimizde 19 Ocak’ları değil, Hrant’ı yaşatmalı. Yanı başımızdaki o kanlı canlı adamı, bir Yunan tanrısıymış gibi Akropol’e yerleştirip uhrevileştirmeye hakkımız var mı? / Şair Siamanto, acıya tanık: “Ve yalnız, kanlı ayın altında / Kımıltısız, binlerce mermer heykel gibi / Toprağımızın bütün ölüleri, birbirine duaya dirildi.”

Şubat: Kürtlerin, Ermeni sorunu konusunda resmi tezlere payanda olmaktan, ‘asli unsur’ gibi bahşişlere gönül indirmekten kaçınmaları, mağduru oldukları devletin betondan ayaklarından birini eksiltecek. / 1915’e ilişkin ‘Büyük Felaket’ tartışması: Asıl önemli olan, yaşananların boyutunu ve derinliğini aktaran çeşitli kavramların ‘özgürce’ kullanılabilmesi. Devlet, hukuk, aydınlar ya da mağdurlar tarafından tek bir kavramın dayatılmaması.

İlkbahar

Mart: Sarı Gelin belgeseli hakkında suç duyurusunda bulunan Dr. Serdar Kara: “Bütün halkların kardeş olduğunu, bu ülkenin, içinde yaşayan farklı kimliklerin ortak vatanı olduğunu biliyorum.” / Üç Horan Vakfı seçimlerinde, Sasonlu adaylara yönelen ve onları Kürtlükle ‘aşağıladığını’ sanan fukara zihinler, ırkçılığın, mağdurlarını da pençesine alabilen, hastalıklı bir ideoloji olduğunu gösteriyor.

Nisan: Muhsin Yazıcıoğlu’nun, yedi gencin öldürüldüğü Bahçelievler katliamıyla ilişkisini ve diğer marifetlerini anlatmak, öte dünyalara göçmüş masum kurbanlara karşı bir vicdan borcudur. / Gomidas’ın bir müzikolog olarak tarihte donmuş bir figür olmaya mahkûm edilerek ikonlaşması, Ermenilerin yaşadığı felaketin bir başka yönünü gösteriyor. / Türkiye’nin vicdanı, DTP’nin ‘PKK’ya yönelik operasyon’ görünümü altında köşeye kıstırılmaya çalışılması ahlaksızlığına itiraz edecek gayri-Kürtlerin sayısı kadar.

Mayıs: Yervant Tolayan, 1908’den 1930’lara dek çıkardığı mizah dergisi Gavroş’la, Freud’un “acıdan tasarruf” dediği şeyi yaptı; gerçekliğin dayattığı acıları yaşamayı reddederek, o darbelerin bile bir zevk alma fırsatına dönüşebileceğini gösterdi. / Kentsel dönüşüm: fiehrin dört bir yanında mikro-tehcirler yaşanıyor. İstanbul, yeni zamanlara, adaletsizliği ve zalimliği kaldıraç olarak kullanarak giriyor. / “Vicdanım beni tanıklık etmeye çağırıyor. Ben çölde çığlık atan sürgünün sesiyim” diyen Armin Wegner, iki büyük soykırımın kurbanı ve 20. yüzyılın en talihsiz evlatlarından biriydi.

Yaz

Haziran: Sırrı Sakık’ın Çanakkale’deki konuşması ve sorular: DTP 1920’leri asr-ı saadet olarak mı görüyor? Bu tavır, Kürtleri Türklerle birlikte asıl ve üst, diğer halkları tali ve ast diye konumlandırmak anlamına gelmez mi? / Murat’ın dedesi: “Abi, bizim oralarda, babaannemin babası epey meşhurdur. Hapse filan girmiş çıkmış çok. Niye meşhur biliyor musun? Çünkü hapisteyken buna demişler ki, ‘Eğer dışarı çıkmak istiyorsan, Ermenileri ..........’”

Temmuz: Türkiye’nin Ermenistan’la yakınlaşma ‘oyunu’ çerçevesinde, gerçek bir dostluk ilişkisi kurmak için gereken samimi adımları atmak yerine, yakınlaşma siyasetini sulandıran sembolik jestler kullanıma sokuluyor. / Garbis Cancikyan’ın, gazetelere çıkmış tek resmine bakınca, içli, kederli ama her şeye rağmen gelecekten umutlu bir çocuk görürüz. Façası düzgün, saçları briyantinli, kostümü sağlamdır. Fotoğrafçıdan çıkınca bir yerde oturup bir şeyler içecek parası olup olmadığını ise, bir tek kendi bilir.

Ağustos: Sarkis Varbed önce emekçiydi. Marangozdu, ustaydı, hünerliydi. Dünyayı bu ilişkiler ve çelişkiler yumağı içinden anlamaya çalışırdı. Sosyalistti. Oğuldu, babaydı, kocaydı, dedeydi. Ve Ermeni’ydi elbette. Nasıl olmasındı? Suriye’de bir çadırda, anasının tehcir yürüyüşünün orta yerinde gelmişti dünyaya. O Ermeni değilse, kimdi Ermeni? / Arame Tigran, aşılmaz sandığımız etnik ve dilsel sınırları, güvercin kanatlarıyla gidip gelerek, bir sanatkâr maharetiyle berhava etmişti.

Hiç yorum yok: