Hem patriksiz hem de

10 Aralık 2010

Epeyce uzun bir süredir Patrikhane çevresinde olup bitenler hakkında yazıp çiziyoruz. Son günlerde ise, Türkiye basını konuya giderek daha çok yer veriyor. Mevcut tartışma çeşitleniyor, boyutlanıyor, genişliyor; sadece Ermenilerin iç sorunu olarak değil, Türkiye devletinin gayrimüslimlere yaklaşımının anti-demokratik doğası ve laiklik açısından değerlendiriliyor.

Bazı okurlar açısından kabak tadı verdiğinin farkındayım. Ama onlardan aflarını rica ediyorum, çünkü mesele, bu krizi bizzat yaratan aktörlere bırakılmayacak kadar önemli.

Patrik seçimiyle ilgili tıkanmanın ve tartışmaların perde arkasındaki gelişmeleri okumak, Türkiye Ermenilerinin asıl krizini ve devletin bu krizin neresinde durduğunu anlamamıza olanak sağlıyor. Patriklik Ruhani Kurulu’nun konuyla ilgili son bildirisi de, Patriklik-Devlet ilişkisine dair bir suçluluk psikozunun itirafı anlamına gelen ifadeler içeriyor.

Son zamanlarda yaşananlar ışığında, mevcut durumun Ermeni toplumunun hiçbir bileşeni tarafından kabul görmediğinin artık apaçık bir hal aldı.

Kısaca saymak gerekirse:

• Ermeni toplumu içerisinden binlerce kişi, kendi iradesiyle ‘Patriğimizi Seçmek İstiyoruz’ adı altındaki metni imzaladı ve demokratik tepkisini ortaya koyarak, devlet müdahalesini ve Patrikliğin tutumunu kabul etmediğini duyurdu.

• Geçtiğimiz haftalarda, Patriklik Mali Komisyonu toplu olarak istifa etti. Kurul, istifa gerekçesini net olarak açıklamasa da, sağır sultanlar bile, Başepiskopos Ateşyan’ın mali konularda hiçbir bilgi vermeden tasarrufta bulunmasının bu kararda büyük bir rol oynadığını duydu. Bu yılın başında Agos’un ortaya çıkardığı skandalda, el konulmuş bir mülkünü geri almaya uğraşan bir Ermeni ailesine yardım etmek karşılığında komisyon istediğini kabul eden Başepiskopos’un Patriklik’teki akçeli işlerde sorgulanamaz bir hale gelmesi elbette ki büyük tepki çekti. Çünkü seçilmiş patrikler bile ancak sivillerle istişare halinde harcama yapabiliyordu.

• Bu gelişmenin ardından, Patrikhane adına yapılan harcamalara imza atan sivil yetkili Melkon Karaköse de, bundan böyle kendisinin herhangi bir belgeye imza koymayacağını duyurdu.

• Patriklik danışmanları ve basın sözcüsü, zaten uzun süredir görevden çekilmiş durumda.

• Tüm Ermeniler Katolikosu II. Karekin’in Patrikhane’ye hitaben kaleme aldığı, genel vekilin görevinin seçim ortamını sağlamak olduğuna dair mektubu Ermeni toplumundan gizlendi. II. Karekin, Paris’te yaptığı açıklamada, genel vekilliğin belirsiz bir süre için geçerli olmasının kabul edilemez olduğunu ilan etti.

• Başepiskopos Ateşyan’ın bizzat tesis edip ilk olarak Bedros ?irinoğlu’nu ödüllendirdiği Ormanyan Nişanı, Karagözyan Vakfı Başkanı Dikran Gülmezgil tarafından reddedildi. Gülmezgil, bu ödülün zamanlamasının içine sinmediğini söyleyerek, Ateşyan’ın şahsi prestijini korumak için kendi adını kullanmasına izin vermedi.

• Bugün, Patrik II. Mesrob’a saygı beslediği için o ölene kadar seçim yapılmayacağını söyleyen Başepiskopos Ateşyan, geçen yıl bu vakitler, vakıf başkanlarını birer birer arıyor, ve yapılacak olan seçimde kendi delegesi olma sözü alıyordu. O zaman ona ses çıkaramayan yöneticilerin hepsi, halkın Ateşyan’a olan tepkisini görerek, zaman içerisinde onun yanından uzaklaştı.

Seçimden kaçmak için

Peki, devletin, Ermenilerin ruhani önder seçme hakkını belirsiz bir süre için askıya almasıyla sonuçlanan bu yola nasıl girildi?

Başepiskopos Ateşyan, seçim kararını almasından sonra, sadece çevresindeki vakıf yöneticileriyle sandıkta kazanamayacağını görmeye başladı. Asıl ihtiyacı olan halkın sevgisi ve oyuydu. Ama özellikle komisyon skandalından sonra, seçim artık çantada keklik değildi. O ve çevresindeki klik, seçimden kaçmanın en doğru yol olacağına hükmederek, Patrikliğin Ateşyan’ın idaresinde olmasından hayli memnun olan devletle birlikte hareket etti ve ortaya patrik genel vekilliği ucubesi çıktı.

Bu öyle bir ucubeydi ki, Valilik kanalıyla iletilen hükümet kararında, tek bir kişiye mahsus olmak üzere verilen kisve giyme hakkının, istendiği takdirde, Ruhani Kurul tarafından seçilecek patrik genel vekiline de verilebileceği belirtiliyordu. Yani, II. Mesrob henüz sağ olduğu için yeni bir patrik seçilemeyeceğini söyleyen devlet yazısı, aynı II. Mesrob sağ olduğu halde, kisve giyme yetkisini ondan alıp halk tarafından seçilmemiş bir vekile vermek gibi dehşetli bir çifte standart uygulamaktan çekinmiyordu.

Bunlar olurken, Patrik II. Mesrob’a sevgiyle bağlı olduğunu iddia eden bir grup da, halkın büyük bir samimiyetle istediği seçim hakkını kösteklemek pahasına, o fiziken ölmediği müddetçe patrik seçilemeyeceği tezine yapışıp kalarak, bir tıkaç rolünü benimsiyordu. Oysa, genel vekil veya eşpatrik, ancak patriğin rızasıyla hayata geçirilebilecek unvanlardı. Ancak bu klik, patriğin sağlığıyla ilgili bilgilerin şeffaflığı, iyi bakılıp bakılmadığı, en iyi tedavinin nasıl gerçekleşeceği gibi konularla uğraşmak yerine, mevcut durumdan hiç şikâyet etmeden, hesapçı yöneticilere prim sağlamış oldu. Ayrıca, çok sevdiklerini söyledikleri patriğin hasta bedeninin bu çıkar kavgasının paravanı haline gelmesine razı geldi.

Akbaba olmaya mecbur muyuz?

Ruhani Kurul, yaptığı açıklamada, patrik genel vekili uygulamasının devlet tarafından ihdas edildiği suçlamasına karşı, bu unvanın Ermeni geleneğindeki değabah’lık, yani patrik kaymakamlığı olduğunu iddia ediyor. Bu çok talihsiz bir açıklama, çünkü gerçeklerin üzerini örtme amacını güdüyor. Biliyoruz ki, değabah, patriğin ölümü halinde, seçim sürecini hazırlamak üzere, öngörülebilir ve geçici bir süre için atanan ruhani görevliye verilen ad. Oysa, patrik genel vekilliği, şu anki haliyle, II. Mesrob ölene kadar, yani belirsiz bir süre için görevlendirildi.

Bütün Ermeni toplumunu akbabalar gibi patriğin ölümünü bekler hale sokan bu akıl almaz uygulamayı bu tür yalanlarla savunmak, Ruhani Kurul’un itibarına büyük zarar veriyor. Oysa zaman, bugüne kadar yapılan yanlışları yeni yanlışlarla katmerlendirmenin değil, samimi bir özeleştiriyle, tepkileri dikkate alarak halkın sesine kulak verme zamanı.

Hem patriksiz hem de cemaatsiz bir Patrikhane neye yarar ki?


Hiç yorum yok: