Agos, 4 Aralık 2010
Geçen hafta tüm Türkiye, 19 Aralık 2000’de çeşitli cezaevlerine düzenlenen kanlı ‘Hayata Dönüş’ operasyonunun ardındaki gerçekleri, başta mağdurlardan Hacer Arıkan olmak üzere, birinci el tanıklarından dinledi. On yıl önce, o zamanki iktidarın ve anaakım medyanın el birliğiyle önce hedef haline getirilen, ardından da acımasızca katledilen, sakat bırakılan veya kimyasal silahlarla yakılan insanların hikâyeleri ilk kez geniş kitleler tarafından görüldü, duyuldu. O gün çok kötü, çok vicdansız bir sınav veren Türkiye, topluca mahcup bir günah çıkarma seansındaydı adeta.
On yıl sonra açılan dava, o günleri bir kez daha anımsamamıza neden olurken, bazı önemli ifşaatları da beraberinde getirdi. Bunlar arasında özellikle Zülfü Livaneli’nin Vatan’daki köşesinde aktardığı tanıklık dikkat çekiyordu (28 Kasım).
Livaneli, o günlerde, ölüm orucundaki mahkûmlarla hükümet arasında arabuluculuk görevi üstlenen aydın grubunun bir üyesiydi. Aynı görevi, 1996’da, yani dört yıl önce de üstlenmiş ve anlattığına göre, adalet bakanı tutukluların haklı taleplerini geri çevirince, dönemin başbakanı Necmettin Erbakan’a ulaşılmış, soruna bir çözüm bulunması talep edilmişti. Birçok gencin o geceyi çıkaramayacağını öğrenen Erbakan, “Peki. Bu gece Kadir Gecesi. İsteklerini kabul ediyoruz” diyerek devletin operasyon yapmasını engellemiş ve tutsakların hayatını kurtarmıştı.
Livaneli, cezaevinde bu haberin mutluluğu yaşanırken, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü’nün, Başsavcı Ferzan Çitici’yi arayıp, “Biz ne güzel operasyon hazırlamıştık. Her şeyi berbat ettiniz!’ diye çıkıştığını söylüyor.
Ancak, benzer bir talep dört yıl sonraki olaylarda bu kez Başbakan Bülent Ecevit’e iletildiğinde ise, bu kez olumlu yanıt alınamayacak, düzenlenen operasyonda 32 kişi öldürülecek, onlarca kişi yaralanacaktı.
Zülfü Livaneli, olayları anlattığı yazısını şu sözlerle bitiriyor: “Sonuçta ‘dinci Erbakan’ genç ölümlere yol açmamış ama ‘solcu-şair Ecevit’ katliam emri vermiş oldu. Bunları anlatmak tarih önünde benim namusum ve sorumluluğumdur.”
Livaneli’yle siyasi anlamda epeyce farklı yerlerde olabiliriz, ama devlet vahşetini ve tetikçileri aşikâr eden bu yazısı nedeniyle ona derinden bir teşekkür borcumuz var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder