Haraç: Kökü Erzurum’da, yaprakları Paris’te bir çınar
ROBER KOPTAŞ
1925’te Paris’te yayımlanmaya başlayan Haraç, sadece Fransa’daki değil, dünyanın dört bir yanındaki Ermeni toplulukları için, bir gazeteden çok daha fazlası, önemli bir direniş simgesiydi. Gazete, 1 Ocak 2009’da yayımlanan başyazısıyla, birkaç ay sonra yayıma son vereceğini duyurdu ve geçtiğimiz hafta, mayıs ayının son gününde, Haraç’ın Rue d’Hauteville’deki matbaasındaki emektar baskı makinesi sustu.
Haraç’ın sesini yitirmesi, bugün bize, belki de her şeyden çok, 1915’te başlayan felaketin hiçbir zaman tarih olmadığını, bugün hâlâ sürdüğünü kanıtlıyor.
Gazetenin kurucusu Şavarş Misakyan, 20. yüzyılda Ermenice basın dünyasının en önemli aktörlerinden ve kahramanlarından biriydi. 1900’lerden 1950’lere, ilk gençliğinden yaşlılığına, hep bir yazı emekçisi olmuş, İstanbul’daki Surhantag (Haberci) gazetesinden Aztag’a (Etken), oradan Erzurum’daki Haraç’a (İleri), oradan yine İstanbul’daki Azadamard’a (Özgürlük Kavgası), oradan Cagadamard’a (Cephe) ve nihayet Paris’teki Haraç’a, siyasi, toplumsal, kültürel meseleleri yakından takip etmiş, halkının yaşadığı büyük trajedinin hem tanığı, hem kurbanı olmuştu.
Misakyan’ın, bir süre yöneticiliğini yaptığı, Erzurum’daki Taşnak yayın organının adıyla Paris’te kurduğu Haraç, 1915’te yaşanan tehcir ve katliamlardan sonra, Avrupa’da hayata tutunmaya çalışan Ermenilerin, yaşanan bütün acılara karşın kendi kaderlerine sahip çıkma iradesinin ifadesiydi.
Gazete, yıllar yılı, Fransa’dan, Paris’ten, dünyanın dört bir yanına dağılmış olan Ermenilerden haberler verdi. Ermenice edebiyatın en yaratıcı örnekleri Haraç’ın sütunlarında yer aldı. İnternetin, televizyonun olmadığı zamanlarda, farklı coğrafyalardaki Ermeni toplulukları, birbirlerinden Haraç sayesinde haberdar olabildi.
Misakyan’ın 1957’de hayatını kaybetmesinin ardından, gazeteyi, kızı Arpik Misakyan devraldı. Bir Taşnak yayını olarak kurulan Haraç, Arpik Misakyan yönetiminde partinin politikasına sadık bir yayın organı olmaktan uzaklaştı, daha bağımsız bir çizgiye oturdu. Avrupa’da yaşayan Ermenilerin, ‘Beyaz Soykırım’ olarak adlandırılan asimilasyona karşı direnci yıldan yıla kırılır ve Ermenice okuyabilenlerin sayısı günden güne azalırken, Haraç da bu çoraklıktan nasibini aldı. 1915 felaketinden canını kurtarabilen nesil artık öte dünyaya göçüyor, Ermenice edebiyatın ve yazının Avrupa’daki temsilcileri, diaspora Ermeni edebiyatının yaratıcıları birer birer sahneden çekiliyordu. Sayıları yarım milyonu yaklaşan Fransa Ermenilerinin pek çoğu, ekmek kavgası peşinde, konfeksiyon atölyelerinde, kuyumcu imalathanelerinde, fabrikalardaydı. Yeni kuşaklar Ermenice bilmiyor, okuyamıyordu.
Bütün bu güç koşullar altında, Haraç da günden güne içine kapandı, yeni zamanların yeni değerlerine ayak uydurmakta zorlandı; canlılığından, çoksesliliğinden pek çok şey yitirdi. Gazeteyi 52 yıldır yöneten, daha çocuk yaşta onun en parlak zamanlarının tanığı olmuş, bugün artık seksen yaşını aşmış olan Arpik Misakyan’ın yorgunluğu, umutsuzluğu, bütün ikna çabalarına, destek önerilerine karşın Haraç’ı sürdürmek istemeyişi, pek çoğumuza hüzün veriyor. Zira Haraç’la birlikte, diaspora Ermenileri için bir yüzyılın sona erişi de resmiyet kazanıyor. Bu, ölümle, göçle, savrulmayla başlayan, tutunma, direniş, yok oluş sarmalında devam eden bir felaketler çağıydı. O felaketler çağının tanıklarından biri olan Haraç’ın son nefesini vermesiyle, Ermenilerin 20. yüzyılı da perdelerini kapamış oldu.
*
Ama hayat devam ediyor. Bugün, Haraç okurlarına veda ederken, Paris’ten, bir grup aydının Nor (Yeni) Haraç’ı kurmak için çalışmaya başladıkları haberleri geliyor. Onlar, Haraç’ın 27 Mayıs sayısında yer alan açıklamalarında, yeni gazeteyi ekim ayında yayımlamayı planladıklarını müjdeliyorlar bizlere.
Arpik Misakyan, Haraç’ı kapatmayı neden bir zorunluluk olarak gördüğünü anlattığı son yazısında, geçen yüzyılın en büyük Ermeni yazarlarından Şahan Şahnur’un hep “Başyazılar iyimser bitmelidir” dediğini hatırlatıyor, bu iyimserliği korumaya gayret etse de, artık veda vaktinin geldiğini söylüyordu.
Misakyan’ların emeği ve Haraç’ın 84 yıllık macerası önünde saygıyla eğildikten sonra, yeni bir Haraç’la, yeni yüzyılı selamlamanın zamanıdır belki de. Fransa Ermenilerinin ona ihtiyacı var gibi görünüyor. Bizim de…
Kim bilir, belki de Şahan Şahnur haklıdır. Belki de iyimser olmak için daima bir sebep vardır.
Her zaman, her yerde gazeteci
Şavarş Misakyan (1884-1957)
Haraç’ın kurucusu Şavarş Misakyan, Ağustos 1884’te, Surp Asdvadzadzin Yortusu’nda, bugün Erzincan’a bağlı olan Zımara (Altıntaş) köyünde doğdu.
Ailecek İstanbul’a taşındıklarında, Şavarş 6 yaşındaydı. Kumkapı’daki Bezciyan okulunda, ardından Karaköy’deki Getronagan Lisesi’nde okudu. 1896’daki Osmanlı Bankası baskını sonrasında Getronagan kapatılınca, Gedikpaşa’daki Amerikan okuluna girdi. Ardından, Merzifon’da, Amerikan misyonerlerin yönetimindeki Anadolu Koleji’ne gönderildi, ama “Orada insanın ruhunu kurutuyorlar” diyerek okulu bıraktı ve ailesinin yanına döndü.
16 gibi çok erken bir yaşta basın dünyasına adımı attı. İlk yazıları Surhantag (Haberci) gazetesinde yayımlandı. 1908’de, Meşrutiyet’in ilanından sonra, Zabel Yesayan, Keğam Parseğyan ve Vahram Tatul gibi dönemin önde gelen yazarlarıyla birlikte Aztag (Etken) gazetesini ve Levon Ğaribyan’la birlikte Ardziv (Kartal) Kitabevi’ni kurdu. 1909’da İstanbul’da Taşnaktsutyun’un yayın organı Azadamard (Özgürlük Kavgası) kurulunca, Aztag’ın yayımına son verdi. Erzurum’da, yine Taşnak Partisi tarafından cıkarılan Haraç’ın (İleri) editörlüğünü yürüten Yeğişe Topciyan’ın öldürülmesi üzerine, 1911’de bu gazetenin başına geçti. İstanbul’a döndükten sonra, hem Azadamard’ın yayın kurulunda yer aldı, hem de, aynı adlı haftalık edebi gazetenin editörlüğünü üstlendi.
24 Nisan 1915’te iki yüzü aşkın Ermeni aydın tutuklanıp Çankırı ve Ayaş’a sürüldüğünde, Şavarş Misakyan gizlenerek ölümden kurtulmayı başardı. Saklandığı yerden, Sofya’da yayımlanmakta olan Hayasdan (Ermenistan) gazetesine, yaşanan olaylar hakkında günü gününe haberler geçti.
1916’da gizlice Bulgaristan’a geçmeyi istediyse de, Vladimir Dimitriev adlı Bulgar bir ajanın ihbarıyla yakalanıp tutuklandı. 26 Mart 1916’da Kısm-ı Siyasi’ye götürüldü. Güncesi ve diğer yazmaları Harutyun Mıgırdiçyan adında Ermeni bir muhbir ve Ermenice bilen Süreyya Sırrı Bey tarafından incelendi. Aylarca sorgulandı ve işkence gördü. Bir gün, sorguya götürüldüğü sırada, üçüncü katın merdivenlerinden aşağı atlayarak intihar etmeyi denedi. Bacağından, kolundan ve başından yaralandı, ancak hayatta kaldı. Divan-ı Harbi Örfi’de yargılanarak beş yıl hapse mahkûm edildi.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından, İtilaf devletlerinin müdahalesiyle 27 Kasım 1918’de serbest bırakıldı. Azadamard’ın devamı olarak yayınını sürdüren Cagadamard (Cephe) gazetesinin başyazarlığına getirildi. Bir yandan da, uluslararası alanda süren savaş sonrası diplomatik görüşmelere katıldı. Kafkasya’ya, Avusturya’ya, Fransa’ya ve İngiltere’ye gitti.
Kasım 1922’de, İstanbul’u terk ederek Sofya’ya geçti. Burada, İstanbul’dan tanıdığı Diruhi Azaryan’la evlendi. Ağustos 1925’te, Paris’te Haraç’ı kurdu. Babasının ardından, gazeteyi tam 52 yıl boyunca yönetecek olan kızı Arpik 1926’da doğdu. İlk yıllarında iki günde bir yayımlanan Haraç, 1927’den itibaren günlük olarak çıkmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Paris’in Almanlar tarafından işgal edilmesiyle, gazete yayıma ara verdi. Misakyan, Ermenice yasadışı yayınlar yoluyla direniş hareketine destek oldu. Savaştan sonra, 26 Şubat 1957’de ölene dek gazetenin başında kaldı. İki bin kişinin yer aldığı cenaze alayı, kiliseden çıktıktan sonra bir süre Haraç bürosunun önünde durdu. Şavarş Misakyan, Père Lachaise’deki aile mezarlığına gömüldü.
(Kaynak: Şavarş Misakyan, Orer yev Jamer [Günler ve Saatler], Paris, 1958)
Haraç: O mucizevi, o zorunlu yabanlık duygusu
MARC NICHANIAN
Haraç. İlk gençliğimi, delikanlılığımı anımsatan bir ad.
Haraç, Ermeniceyi öğrendiğim okul. Tatil günlerinde, büyükannemden önce ben koşardım kapıya, posta ile gelen Haraç’ı alıp okumak için. Her şeyi okurdum, baştan sona, çoğu kez de yüksek sesle. İlk sayfada ulusal ve uluslararası haberler olurdu. Zor değildi. Çoğu zaman Hrant-Samuel’in kaleminden çıkan başyazı da olurdu. Bir çeşit Ermeni tarihini, hamasi bir tarihi oradan öğrendim diyebilirim. Bizler için yılın anlamlı günleri dini yortular değildi. Tanrı’ya şükür, kiliseye ayak basmazdık. Bizim kilisemiz Haraç’tı. Dini yortular yerine, Hrant-Samuel’in makalelerinden parti bayramlarını takip ederdik: Khanasor, Osmanlı Bankası Baskını, Davo’nun ihaneti, Yıldız suikastı, Cumhuriyet’in ilanı, abartılan ve yıldan yıla tekdüzeleşen hatıralarla, kör topal ilerleyerek… Tam anlamıyla bir ‘Azizler Kitabı’.
Sonra sıra iç sayfalara gelirdi. Uzun soluklu ve çoğunlukla beni aşan bir dille yazılmış yazılardı bunlar. Çağdaş Ermeni edebiyatını orada öğrendim. O sayfaların vaizlerinden biri de Yetvart Simkeşyan’dı. Varujan’dan, Siamanto’dan, Medzarents’den bahsederdi periyodik ve birbirinin tekrarı yazılarıyla. Bunalırdım. Her şeyi anlayamıyordum. Ermenicem yeterli değildi. O dilin güzelliğine hayrandım. Benim ‘boy’umu aşıyordu. Yıldırıyordu da. O düzeye asla erişemeyeceğimden, asla büyümeyeceğimden emindim. Sanki benden ötede, büyülü bir dünyaydı. Bazı kelimeleri büyükanneme sorardım. Sadece karşılığını söylemekle yetinmez, çözümler, açıklar, anlamamı kolaylaştırırdı. Ancak, açıkladığı sözcükler bana ait değildi. Asla da olmayacaktı. Büyüklere has bir zenginlikti bu. Kötücül bir kıskançlıkla kıskanırdım, neredeyse nefretle. Büyükannem –otuz yıldır Fransa’da yaşadığı halde– sadece Ermenice bilirdi. Açıklamaları Ermeniceydi, bir dilden öbürüne geçmez, sözlük kullanmazdı.
Gün geldi, Haraç’ta yazmaya başladım. Önceleri sanki kekeler gibi, eğreti, sonra gitgide daha kendimden emin. Başka arzum yoktu, başka ufuk yoktu. Dünya orada başlıyor, orada bitiyordu. Şahan Şahnur’a Haraç’ta rastladım (hakkında Fransızca bir inceleme yazmıştım). Gazete çevresindendi. Günleri sayılıydı. Boğuluyordum. Üstatla konuşuyordum (Çilekeş üstat… Aleyhine yeni bir kampanya başlamıştı). Sanırım 1972’ydi.
Daha sonraları, Ermenicenin ufku Beyrut’u, Venedik’i, İstanbul’u kapsayarak genişledi. Haraç, Ermenice işleyen zihnimin temeli olarak kaldı. Bu acıdan istisna değildim. Eminim, Paris’in Ermenice günlük gazetesi, birçokları için günlük besin, düşünsel ufuk, özlem, hayatı tamamlayan ve anlamlı kılan etkendi. Böyle bir işlevi üstlenebilmesiyle, türünün tek örneğiydi muhtemelen. Günümüz diasporasında, herhangi bir parti gazetesinin, genç okurları tarafından, benzer bir bağlılıkla, samimiyetle, sonsuz bir beklentiyle okunabileceğini sanmıyorum (tabii, genç okurları varsa). Bana öyle geliyor ki, bu mucizeyi gerçekleştiren, Şavarş Misakyan’ın ruhudur. Son zamanlara kadar canlılığını koruyan, bu ruhtur. Yeri doldurulamayacak bir ruh. Uzun soluklu koşulara, eziyetlere göğüs geren bir ruh. Dayandı da. Bugüne kadar dayandı. Bizi ihtiyarlığın eşiğine getirdi. Çocuktuk, yaşlandık. Haraç yoldaşımız oldu. Bir hüzün var tüm bunlarda, evet. Kişisel anılarımızla ilgisi olmayan bir hüzün. Topluca, milletçe sürgündük. Çocukluğumda biliyordum; yaban diyarda yaşıyorduk ve bu yabanlık kalıcıydı. Ermenice gazetelerin, yaban ellerde ‘anadil’i koruyan etken olduğunu sık sık duyarız. Gerçekte korudukları ise, o mucizevi, o zorunlu yabanlık duygusudur. Sanki bir borç yüklerler çocuğun omuzlarına, bir görev, bir sorumluluk. Hüzün, o küçük yaşta hissedilen sorumluluktan kaynaklanıyor. Ve beni ağlatıyor. Haraç’ın hatırası beni ağlatıyor. İçten içe. Sessizce. Zayıf omuzlarım için çok ağırdı. Dilin bütün ağırlığı bana yüklenmişti. Ve taşıyordum onu. İnliyordum. Bugün o iniltiyi hâlâ duyuyorum.
Gazeteler okursuz yaşayamazlar
SEVAN MINASSIAN, Öğrenci, Paris
Haraç’la güçlü bir bağım vardı. Her gün gazeteyi elime aldığımda, önce manşetini okur, ilk sayfadaki başlıklara göz gezdirdikten sonra ilgimi çeken haberlere geçerdim. Sayfayı çevirdiğimde, diasporadaki farklı Ermeni topluluklarından haberlerin yer aldığı ‘Kağute Kağut’ bölümü ve roman tefrikalarının yayımlandığı köşenin dışında, gözlerim ilginç makaleler arardı.
Bu ritüel, Ermenice okumak ve Yerevan’dan veya İstanbul’dan haber almak için günün tek fırsatı olurdu benim için. İlginç olan, Haraç’ın sayfalarında hangi olay yer alırsa alsın, gazetenin aynı kalmasıydı. Masamın üstünde, tabağımın yanında, günlük olaylara değinen bir köşe… Zamanın Haraç üzerinde bir gücü olmadığına ikna olmuştum. O, benden, nüfuz edebileceğim şeylerden ötede duruyordu.
Yanılmışım. Haraç’ın yayıma son vermesinin ne anlama geldiğini şimdi anlayabiliyorum: Onun, 80 yıldır halkıyla kurduğu bağ benzersizdi. Bugün, Paris asıl şimdi bir ‘kağut’a (koloni) dönüştü. Çünkü aramızdaki bağ artık anadille kurulmuyor; sadece suni bir aidiyet hissi… Anadil (ve onun kültürü) bizden uzaklaştıkça, ‘kağut’, kendimizi bulacağımız değil, bizi ‘ötekilerden’ ayıran bir şekle bürünüyor. Haraç’ın bu ‘marşsız geri çekiliş’i* Şahan Şahnur’un romanının adındaki kehaneti anımsatıyor. İtiraf etmek gerek ki, Haraç (ve dolayısıyla Ermenice günlük gazete) okuyanlar olarak, sayıca çok az kalmıştık. Gazeteler okursuz yaşayamazlar.
* Şahan Şahnur’un 1927-29 tarihli romanı Nahançı Arants Yerki (Marşsız Geri Çekiliş), diaspora Ermenice edebiyatının en önemli eserlerinden biridir.
‘Haraç-Fransa’ şıkkı ve hâlâ direnenler
VAHAKN KEŞİŞYAN, Öğrenci, Beyrut
Halep’te, okullarda veya derneklerde düzenlenen genel kültür yarışmalarındaki sorular, pek derinliği olmayan, bilgi içerikli sorulardı. Böyle bir yarışmada karşılaşmıştım ‘Haraç-Fransa’ şıkkıyla. Şıklar arasında, ‘Nor Giyank (Yeni Yaşam) - Amerika’; ‘Arev (Güneş) - Mısır’ ve ‘Alik (Akım) - İran’ da vardı. ‘Şık’ diyorum, çünkü bunlar birer gazete olmaktan çok, yarışma sorularının yanıtıydı bizim için. Bir yandan da, toplumun “Haraç abonesi” diye andığı, sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen kişiler vardı ki, onların ‘hazine’si, elden ele dolaşarak okunuyordu.
İtiraf etmeliyim ki, Haraç’la ilk fiziksel temasım Beyrut’taki bir Armenoloji Kütüphanesi’nde oldu. Gazete ne kadar önce basılmıştı hatırlamıyorum, ancak kütüphane sorumlusuna, günlük bir gazeteyi üç hafta sonra okumanın ne anlama geldiğini sorduğumda, bana, Haraç’ta, zamanla ilgisi olmayan, gerçekten ‘iyi’ makaleler yayımlandığını söylemişti.
Bu noktada, ‘iyi’nin ne olduğunu sorgulamaksızın, Haraç’ta Halep ve Beyrut’tan gönderilen makalelerin de yayımlandığını belirtmek istiyorum. Bu makalelerin, yerel gazeteler yerine, neden uzaklardaki Haraç’ta yayımlandığı ise muhtemelen içerikleriyle ilgiliydi. Sonuçta, Halep ve Beyrut’taki gazetelerin, her kesimden gelen, her tür makaleyi yayımlamadığı, bir sır değil.
Haraç’ın bu rolü, onun modernleşmek konusunda yaşadığı güçlüğü aşamaması nedeniyle eksik kaldı. Oysa Haraç bu yolla, özgür bir düşünce platformuna dönüşerek yerel gazetelerin yerini tutabilirdi. Okurların birçoğu, yerel gazeteleri bile artık internetten okuyor. Kıtalarca uzakta yayımlanan bir gazete, belki de ancak bu şekilde yeni okurlar edinebilirdi.
Görmemiş ve okumamış olsak da, küçük yaştayken Fransa’da bir Haraç olduğunu ve onun “bizim” gazetelerden biri olduğunu öğreniyorduk. Bugün, yayımını durduran Haraç’a baktığımızda, ister istemez, diğer gazetelerimize ‘hâlâ direnen’ sıfatını vermek gerekiyor.
Bir dönemin sonu
ISABELLE KORTIAN, Gazeteci, Paris
Büyükannemi Haraç okurken hatırlıyorum. Babamı Haraç okurken hatırlıyorum. Çocuklarım, beni her zaman Haraç okurken gördüler ve Ermenice okumayı Haraç sayesinde öğrendiler. Tüm bunları, Avrupa’da tek ve son Ermenice günlük gazete olan Haraç’ın yayın hayatına son verilecek olmasının bende yarattığı telaşı anlatmak için söylüyorum.
Bu olay, boyutu ölçülemeyecek kadar büyük bir skandaldır. Bu, herkesin birbirine kayıtsız ve ilgisiz olduğu diasporada Ermeni dilinin de kaybedildiği anlamına geliyor. Ocak 2009’da, İstanbul’da yayımlanan Nor Marmara gazetesinin başyazarı Rober Haddeciyan ile, birkaç ay sonra yaşanacak olan bu felaket hakkında konuşmuştum. Arpik Misakyan çok uzun yıllardır Haraç’ın başında, Haddeciyan da gazetesini kırk bir yılı aşkın bir süredir yönetiyor. Haklı olarak, ‘Ermeni basını’ olarak adlandırılabilecek yayınların bundan böyle İngilizce, Fransızca, Türkçe dillerinde olacağının altını çiziyor: Ermenistan’dan uzakta, diasporada, Batı Ermenicesi yavaş yavaş bir ölü dile dönüşürken, Ermenicenin yokoluşunun sonuçlarını kim öngörebilir ki?
Arpik Misakyan, Ermeni basınının en büyük simgelerinden biri olarak kalacaktır. Ona duyduğum saygı sonsuz. Mesleğim olan gazeteciliği ve daha pek çok şeyi ondan öğrendim. Misakyan’ın Türkiye ve Ermenistan hakkındaki görüşlerine, gazetenin pek çok abonesi katılmıyordu; bu duruma üzülen Misakyan, uzun zamandan beri Haraç’ta yazmıyordu. Sessizliğini, gazetenin kurucusu olan babası Şavarş Misakyan’dan değil ama, bir başka büyük aydın olan Şahnur’dan bir alıntı yaparak bozdu: “Başyazıyı daima iyimserlikle bitirmek lazım’ derdi Şahnur. Ama görüyorsunuz ya, bugün görüş alanı hayli karanlık.”
Sadece yüzde bir
VİLMA KUYUMCUYAN, Gazeteci-Çevirmen, Paris
Avrupa’nın tek Ermenice günlük gazetesi olan ve 84 yıldır yayımlanan Haraç, 30-31 Mayıs’ta çıkan son sayısıyla okuyucularına veda etti. Yayın direktörü Arpik Misakyan, yaptığı açıklamada gazetenin abone sayısının 1000’in altında olduğunu söyledi. Fransa’da yaşayan Ermenilerin sayısının 500 binlere ulaştığı sık sık dile getirildiğine göre, Haraç’ın tirajının ne kadar düşük olduğu görülebilir. Bu bölgede 100 bin ailenin yaşadığını varsayarsak, bunlardan ancak yüzde birinin evine Ermenice gazete girdiği ortaya çıkıyor. Aynı şekilde, Ermeni okullarına giden çocukların toplam sayısı da 1200. Bu sayılar, Fransa’da yaşayan Ermenilerin, Ermeni diliyle ve kültürüyle olan bağlarının ne kadar zayıf olduğunu görünür bir şekilde ortaya koyuyor.
Oysa, bundan daha iki yıl önce, gazetenin kurucusu Şavarş Misakyan’ın ismi, Paris’te bir meydana verilmişti. Bunun yanı sıra, çeşitli yerlere, üzerinde Ermeni alfabesinin bulunduğu haçkarlar dikiliyor. Ancak bu alfabeyi okuyamayacak, Misakyan’ların mirasını devam ettiremeyecek durumdaysak, Ermeni kimliğinin ve kültürünün ne kadar dışımızda, güncel hayatımızdan ne kadar uzakta olduğunu görmek sanırım zor değil. Günlük hayatta haşır neşir olamadığınız kültürü, bir biblo gibi büfenin üstüne koyup seyredersiniz. Bunu folklorik bir kimlik olarak da adlandırabiliriz. Diasporanın oluşumundan yaklaşık yüz yıl sonra gelinen nokta budur. Fransa’da yaşayan Ermenilerin sadece yüzde biri kendi dilini ve kültürünü koruma çabası içinde.
France-Arménie dergisinin son sayısında, Sona Akachian, Haraç’la olan bağını bakın nasıl dile getirmiş: “Haraç sanki evimizin bir ferdi haline gelmişti. Babam Haraç’ı eline alıp okur, bizler de etrafında toplanıp dinlerdik. Onu toprağa verdiğimizde, ceketinin bir cebine Haraç gazetesini, diğer cebine ise bir avuç Kharpert (Harput) toprağı koyduk...”
Son sözüm ise, diasporayı ‘şeytanlaştırmaya’ çalışıp, diaspora dendiği anda şahinlerden bahsederek ‘Baskın’ çıkmak isteyenlere: Ancak yüz yıl dayanabilmiş olan diaspora, o kadar halsiz ve takatsiz bir halde ki, onu gözünüzde büyütmeye değmez. Haraç gazetesi, bunun en belirgin örneği.
Yeninin başlangıcı
GARABED DAKESYAN, Eğitim bilimci, Paris
Son 50 yılın tarihi, kayıpların da tarihidir aynı zamanda. Sorumsuz suskunluğumuzda yankılanan kayıplar. Daha da kötüsü, yitirilen kurumların tarihsel görkemi, kullanabileceğimiz bir tatmin aracı olarak, yaşadığımız zamanların sorumluluğundan kaçışın da gerekçesi oldu. Umarım Haraç örneği bir istisna olur. Haraç, diaspora şartlarında tarihselleşmenin olgusudur; bu yüzden de, yayını kesintiye uğrasa da sonlanamaz. Zira tarih bizi cağımızın iletişim dünyasını anlamaya teşvik ediyor, yönlendiriyor, hatta bu yaşamsal önemdeki alanı dayatıyor. Haraç’ın yayınını durdurma kararını, bir yenisinin başlangıcı olarak anmak umuduyla…
--------------------------------------------------
Yeni Haraç yolda
Fransa’da, Ermenice günlük yayın yapan tek gazetenin kapanacak olmasından rahatsızlık duyan bir grup aydın, Haraç’ın yayımı sonlandırmasından birkaç gün önce, 27 Mayıs’ta yayımladıkları bir bildiriyle, ‘Yeni Haraç’ın kuruluşu için kamuoyundan destek istedi.
Les Amis de ‘Nor Haratch’ (‘Nor Haraç’ Dostları) adına verilen ilanda, Keğam Kevonyan, Norvan Başepiskopos Zakaryan, Khaçig Tölölyan, Armen Mutafyan, Marc Nichanian, Peder Harutyun Bızdigyan, Krikor Beledian, Anahid Der Minasyan, Kevork Der Vartanyan, Harutyun Kürkcüyan gibi, Fransa’nın önde gelen Ermeni aydınlarının ve din adamlarının imzası vardı.
Haraç’ın yayımına son vermesinin ardından, Fransa’da Ermenice bir gazete beklentisinde olan çok sayıda kişinin bulunduğunun belirtildiği bildiride, Haraç’ın eksikliğini giderecek ve aynı zamanda ekonomik olarak bağımsız, kendi kendine yetebilen yeni bir gazete ihtiyacının kaçınılmaz olduğuna vurgu yapılıyor. Yeni gazetenin yayın çizgisinin, sorumlu bir müdürün yanı sıra, üç ila beş kişiden oluşacak olan bağımsız bir yayın kurulu tarafından belirleneceğinin ifade edilerek, ‘Yeni Haraç’ın yayın hayatına Ekim ayında başlamasının öngörüldüğü belirtiliyor.
Bildiride ayrıca, gazete hakkındaki gelişmeleri kamuoyu ile paylaşmak, konuya ilişkin olarak toplumu bilgilendirmek ve gazetenin kuruluş aşamasında gerekli olan maddi imkânları sağlamak amacıyla ‘Yeni Haraç’ın Dostları’ adında bir dernek kurulduğu da duyuruldu.
‘Yeni Haraç’a destek olmak ve ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler, şu adres ve telefonlara başvurabilir:
Les Amis de ‘Nor Haratch’
Association de Loi 1901
16 rue Mandar 75002 PARIS
tel: 06 24 41 84 64 (telesekreter)
e-posta: amis.norharatch@free.fr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder