Ahlak testi

Agos, 30 Ekim 2009

İki hafta önceki ‘Diasporanın ahını almak’ yazısı, bilhassa, bazı ufak değişikliklerle Star’ın pazar eki Açık Görüş’te yayımlanmasının ardından, olumlu-olumsuz epey tepki aldı. O yazıyı, Talin Suciyan’ın, benzer şikâyetleri dile getiren, fevkalade çarpıcı ‘Diaspora kim?’ yazısıyla birlikte ele alıp eleştirenlerden biri de Ayşe Hür’dü. Hür, Taraf’ta yayımlanan “Diaspora olmak zor zenaattır” başlıklı yazısında, Suciyan’ın ve benim yazılarımız hakkında şunları yazıyordu:

“Konuyla ilgili olarak, 19 Ekim tarihli Star gazetesinde Rober Koptaş’ın; 20 Ekim tarihli gazetemizin Hertaraf sütunlarında Talin Sucuyan’ın sert eleştiri yazıları çıktı. Diasporanın şeytanlaştırılmasına yönelik eleştiriler yerinde ama her iki yazarın da Taraf’ı (Sucuyan ima yoluyla, Koptaş açıkça) ahlaksızlıkla suçlaması doğrusu çok ağır kaçmış. Bana göre ortada, ahlaksızlık değil, (elbette ayıplanacak kadar) derin bir bilgisizlik ve önyargı var. Benzer bir yaklaşımın Ermeni diasporasının bazı kesimlerinde olduğunu da biliyoruz. ‘Herkes kendi evinin önünü süpürsün’ prensibinden hareketle, ben üzerime düşeni yapmaya, başta Taraf’ın yazıişleri olmak üzere, Ermeni diasporasını yekpare, tektip, durağan ve daha kötüsü şeytani bir oluşum gibi görenlere ufuk açmak amacıyla, bu haftayı Ermeni diasporasına ayırmaya karar verdim.”

Hür, yazısının devamında, Ermeni diasporasının 1915’ten sonra yaşadıklarını, sosyal, kültürel ve politik yönleriyle ele alan bir döküm yapıyor, bunun da, diaspora hakkındaki “vahim” hataları ortadan kaldıracağına dair umudunu ifade ediyor.

Öncelikle, Ayşe Hür’ün, Taraf’ın manşetinin ve benzer çıkışların önyargıdan, cehaletten veya bilgisizlikten kaynaklandığı düşüncesi, en hafifinden, epeyce naif bir yaklaşımın ürünü. Çünkü bu başlıkları atan kişilerin, diasporanın nasıl oluştuğunu, hangi mağduriyetlerin ve hangi öfkelerin sonucunda şu anki ruh hali içerisinde olduğunu bilmemeleri mümkün değil.

Dolayısıyla, o tavırda, cehaletten çok, bir politik duruş var ve o politik duruş, Türkiye ile Ermenistan yakınlaşırken, geçmiş dertlerin fazla kaşınmaması, mağduriyetlerin, acıların dile getirilmemesi, Türkiye Soykırım’dan dolayı bir özür beyan etmese de, bu konudaki resmi pozisyonundan milim şaşmasa da, el konan mülklerin sahiplerine iadesini hiç telaffuz etmese de, diasporadaki veya başka yerlerdeki grupların seslerini çıkarmadan oturmalarını öngörüyor. Bu tavrın, güçlülerin, tarihi yazma hakkını elinde tutanların duruşu olduğunu görmemek mümkün mü?

Öte yandan, Ayşe Hür, diaspora hakkındaki önyargıları, yazısında sıraladığı ansiklopedik bilgilerle kırmak umudunu taşırken, kendisi de, şikâyetçi olduğu “yekpare, tektip diaspora” algısını düpedüz içselleştirdiğini açık eden, “üzerinde güneş batmayan Ermeni diasporası”, “ABD, Kanada ve Avrupa gibi gelişmiş ülkelerdeki Ermeniler ise, işin folklorik boyutuyla ilgili değiller. Onlar Türk tarafı ile tarihi hesaplaşmanın teorik ve maddi taşıyıcıları” gibi özcü yargılarda bulunmaktan kaçamıyor.

İlginçtir, Ayşe Hür, Ortadoğu’daki, Amerika’daki, Rusya’daki diaspora toplulukları hakkında bilgiler verdiği yazısını “Sonuç olarak, diasporayı görmezlikten gelmek ya da ona düşmanca davranmak öncelikle ahlaki ve insani değil” sözleriyle bitiriyor. Hür’ün, yazısının başında “çok ağır kaçmış” sözleriyle kınadığı düşünceyi, yazısının sonuna geldiğinde benimsemesi, herhalde, sözünü ettiğimiz ahlaksız tavra ortak olmama kaygısından ileri geliyor.

Hiç yorum yok: