Zor makam

Agos, 13 Kasım 2009


Türkiye Ermeni Patrikliği zor makamdır. Sabır, dirayet, zekâ, sağlam bir dünya görüşü ister. 2 milyonlardan 60 binlere düşmüş bir cemaatin ruhani önderi olarak, devletten gelecek baskılara karşı dik durmak, cemaatin sorunlarına çözüm bulmaya çalışmak, Ermeni vakıflarının, okullarının, kiliselerinin dertlerine derman olmak kolay değildir.

Uğradığınız haksızlıkları yüksek sesle dile getiremezsiniz. Buna yeltendiğiniz an, derin devlet ve onun medyadaki sözcüleri hemen devreye girip sizi istenmeyen adam ilan edecek, sadakatiniz sorgulanacak, zaten var olan tehditler iyice artacaktır. Bu sıkıştırmalara boyun eğmeyecek, bunları dünyaya ilan edemese de, hiç değilse gerektiği zaman sessiz kalmayı bilerek üzerine kurulan oyunları bozacak bir patrik, Türkiye Ermenileri için en ideal patriktir.

Devlet, bu nedenle, Patriklik makamında daima zayıf, iradesiz, sorun çıkarmayacak birinin oturmasını tercih eder. Tercih etmekle kalmaz, bunu sağlamak için bizzat sahaya çıkıp hangi adayın seçilmesi gerektiğini dayatmaya çalışır.

Son seçimlerde de, aynı devlet, cemaat içindeki derin uzantıları kanalıyla, Başepiskopos Mesrob karşısında Başepiskopos Şahan’ı desteklemiş, ancak pırıltısı bin kilometre öteden bile fark edilen Mesrob, devletin kendisi için iyi olanı istemeyeceğini çok iyi bilen halkın desteğiyle, görülmemiş bir oy oranıyla patrik seçilmişti.

Büyük umutlar bağlanan, sivilleşme konusunda ilerici adımlar atması beklenen II. Mesrob’un zamanla koltuğundan memnun bir tek adamlığa meyletmesi ve devletin dümen suyunda açıklamalar yapmaktan fazlasına yüz vermemesi, baştaki yargıya dönmemizi gerektirir. Evet, Türkiye Ermeni Patrikliği zor makamdır.

Art niyet

Patriklik Ruhani Meclisi Başkanı Başepiskopos Aram Ateşyan’ın Kayseri Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’nin yeniden takdis töreni sırasında ettiği sözleri okudunuz mu?

Haberlere göre, Başepiskopos Aram, “bizlerin” Diaspora ve Ermenistan’ı tanımadığını, Ermenistan’a sadece ruhani anlamda bağlılığı olduğunu, hiç kimsenin, özellikle diasporadakilerin Ermeniler ve Türkleri karşı karşıya getirmemesini, Beyrut, Ermenistan, Kudüs’teki ruhani önderlerin ne söylediğinin “bizleri” bağlamayacağını söylemiş.

Başepiskopos Aram, daha sonra, bildik birlik beraberlik klişesini tekrarlayan sözler etmiş: “Dünya üzerinde başka iki toplum yoktur ki, birbirleri için şiirler yazsınlar, gözyaşı döksünler. Ermeniler, Türk komşusunun ölüsü için, Türk Müslüman kardeşlerimiz Ermeni komşusunun ölüsü için gözyaşı dökmüştür. Bütün sıkıntılarda bu iki toplum yan yana olmuştur. Sonradan olan üzücü olaylar, tabii ki biraz sıkıntı yaratmıştır. Ama bu, iki toplumun yan yana gelmesine engel değildir.”

Ruhani Meclis Başkanı, konuşmasında, Türkiye yurttaşı olan Ermenilerin memleketlerine ne kadar bağlı olduğunu anlatmak için, İncil’deki (Matta 15: 15-22) ‘Sezar’ın hakkı Sezar’a’ meselini anımsatan şu örneği vermiş: “Türk parasının üzerinde Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün resmi olduğuna göre, o halde Mustafa Kemal’in yani Türkiye Cumhuriyeti’nin hakkını vereceksin. Hizmet edeceksin, vergini ödeyeceksin, askerliğini yapacaksın, yasalara saygılı olacaksın ve diğer taraftan tanrıya olan görevinizi de yerine getireceksin.”

Bu sözler üzerine ne söylenebilir? Mesela ben, Türkiyeli bir Ermeni olarak, diasporadan da Ermenistan’dan da yükselen seslerin önemli olduğuna, onlara kulak verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu durumda, Başepiskopos Aram benim adıma diaspora ve Ermenistan’ı “tanımama” hakkını nereden buluyor? Peki, birbirine şiir yazan iki toplum ne demektir? Toplumlar şiir yazar mı? Yazarsa, bu haslet neden Ermenilerle Türklere özgü olsun? “Bütün sıkıntılarda bu iki toplum yan yana olmuştur” ne demektir? İki toplum aynı zamanda birbirinin canını sıkmamış mıdır? Sonradan olan “üzücü” olaylar sadece “biraz” mı sıkıntı yaratmıştır? Başepiskopos Aram neden Ermenilerin Türkiye’ye bağlılıklarını böyle ilginç bir örnekle anlatma ihtiyacı duymuştur? Paranın üzerinde Atatürk’ün resmi olmasa, Ermenileri bu topraklara bağlı olmayacak mıdır?

Soruları çoğaltmak, çeşitlendirmek mümkün, ama bunlarla yetinelim. Zira bu kadarı bile, Başepiskopos Aram’ın kötünün kötüsü bir hatip olmak bir yana, ya bu konuşmayı yaparken art niyetle hareket ettiğini, ya da çevresinde olan biteni algılamakta güçlük çeken vasatın altında bir zekâya sahip olduğunu gösterir.

Şu halde, Ermeni Kilisesi’nin kademelerini birer birer geçmiş, herkese nasip olmayacak başepikoposluk unvanını almış bir ruhaninin zekâsından şüphe edilemeyeceğine göre, Başepikopos Aram’ın asıl niyetinin başka olduğunu söylemeliyiz.

Seçim çalışması

Demek ki, Ruhani Meclis Başkanı, Patrik II. Mesrob’un hastalığından sonra, özel bir çabayla uzun süre sürüncemede bıraktığı, en etkili Patriklik yetkilisi olduğu imajının yerleşmesini sağlayan bir buçuk yıldan sona, artık seçim çalışmalarına başlıyor. Başbakan Erdoğan’la Dolmabahçe’de yaptığı görüşmede, kendisini seçecek olan cemaate “Bakın, devlet benim arkamda. Beni seçerseniz daha az sorun yaşarsınız” derken, Kayseri’de yaptığı konuşmada da, diasporaya ve Ermenistan’a veryansın ederek, devlete “Türk devletinin çıkarlarını sonuna kadar savunurum” mesajını veriyor.

Ancak Başepikopos Aram’ın bilmesi gereken şeyler var. Devlete sadakat beyan ederek belki Patrik olabilirsiniz, ancak cesaretli olmadıkça, hakkınızı talep etmedikçe, dahası adil olmadıkça, gerçek bir ruhani ve bir önder olmanız mümkün değildir. Cemaatinizin Türkiye’de bir cennette yaşadığı zehabını verecek, sorunları masanın altına süpüren demeçlerle bir yere varamazsınız. Hrant Dink cinayetinin gerçek sorumlularının açığa çıkarılmasını yetkililerinin gözünün içine bakarak istemedikçe, bir kukla olmaktan öteye geçemezsiniz. Diasporada ve Ermenistan’da, uğradıkları haksızlığın telafisini isteyen kardeşlerinizin seslerini bastırmak için devletle giriştiğiniz işbirliği ise, sizi tarih sahnesinde mahkûm edecektir.

Dahası, Türkiye’nin barışçı geleceği, bugün sizin iman edip bağlılık bildirdiğiniz odakların karanlığında değil, diasporadaki ve Ermenistan’dakilerin acılarını da içine almayı bilen yeni bir ruhta yatıyor. O ruhu elbirliğiyle yoktan var edemezsek, zaten hepimizin geleceği karanlık... Siz, o eski, derin Türkiye’ye, yani yanlış ata oynuyorsunuz Başepikopos Aram.

Ve bizim gözlerimiz bunu çok iyi görüyor, kulaklarımız da duyuyor.

Hiç yorum yok: