Atlantis uygarlığının harabelerinde

Çocukluk ve gençlik hayalinin nasıl elinden alındığını anlattığı o yazısında, Hrant Dink, “Davacıyım ey insanlık!” diyordu, “Bizi yarattığımız uygarlığımızdan attılar. (...) Artık bizim yarattığımız ‘Tuzla Yoksul Çocuk Kampı’mız, bizim ‘Atlantis Uygarlığı’mız şimdi bir harabe…”
Geçtiğimiz pazar... Yolu Tuzla’ya düşmüş bir grup İstanbullu, karşılaşacağımız manzarayı pekâlâ tahmin ettiğimiz halde Tuzla Çocuk Kampı’nı ziyaret etmek istiyoruz. Boğazımızda yumrular, dilimizde önce kampın, sonra Hrant Dink’in uğradığı büyük haksızlığa, adaletsizliğe isyan. 1986’da, Kınalıada’daki Karagözyan Çocuk Kampı’nda kalmakta olan 9 yaşında bir veletken, bir günlüğüne Tuzla kampını ziyaret etmiş, ‘Atlantis Uygarlığı’nın o günkü haline hayran kalmıştım. Bugünse melül ve mahzunum.

1962’de Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi tarafından yoksul çocukların barınacağı bir yaz kampı kurmak üzere satın alınan, ancak 80’li yıllarda, 1974’teki ayrımcı Yargıtay kararına* dayanılarak, “gayrimüslim vakıfların 1936’da verdiği mal beyannamesinde gösterilmediği için” üzerinde inşa edilen kamp binasıyla birlikte ilk sahibine teslim edilen Tuzla Çocuk Kampı, modern bir müsadere öyküsü anlatır.

Geçen hafta, Agos’tan Talin Suciyan’ın yeni Vakıflar Yasası’ndaki eksiklikleri bir bir dile getiren avukat Kezban Hatemi’yle yaptığı söyleşiyi okurken, aklıma Tuzla Çocuk Kampı düşmüştü. Pazar günü, bir tesadüf bizleri oraya götürdü. Kampın, Atlantis Uygarlığı’nın, sağdan soldan yükselen villaların yediği arazisini, yıkık dökük, harabeye dönmüş, sessiz binasını, bir insanlık ayıbı anıtı olan son halini görmek hiçbirimize iyi gelmedi.

* Bu karar, Türkiyeli azınlık toplumlarını ‘Türk olmayanlar’ olarak değerlendirir: “Türk olmayanların tüzel kişiliklerinin taşınmaz mal edinmeleri yasaklanmıştır. (...) bunların taşınmaz mal edinmelerinin kısıtlanmamış olması halinde, devletin çeşitli tehlikelerle karşılaşacağı ve türlü sakıncalar doğabileceği açıktır.”

17 Ağustos 2007

Hiç yorum yok: