Şiddet ve ironi

Agos’un, 27 Temmuz tarihli sayısında seçim sonuçlarını değerlendirdiği manşete ‘Osmanlı tokadı’ ifadesini uygun görmesini eleştirmiş, bu deyişin içerdiği şiddetin Agos’un dili olmaması gerektiğini savunmuştum.

Geçen hafta, Agos’un genel yayın yönetmeni Etyen Mahçupyan, ‘Romantik solu severiz biz’ başlıklı yazısında Türkiye solunun genel bir eleştirisine giriştikten sonra, söz konusu manşetin, askeri muhtıra süreci ve seçim sonuçlarıyla ilgili bir ironiyi yansıttığını ve bizim bunu ayırt edemediğimizi söylüyordu.

Öncelikle, dil(lerimiz)deki şiddete dikkat çekmek için kaleme aldığım o yazının Agos’ta bir iç tartışmaya vesile olmasını, bu sayede dikkatlerin konuya çevrilmesini yararlı bulduğumu belirtmeliyim.

Söz konusu ‘Çuvaldız yazısı’nda söylenmek istenen oldukça basitti: Buna göre, o manşetteki ‘Osmanlı tokadı’ ifadesi, barındırdığı tarihsel ve anlamsal yükle, bugüne dek daima barışçı bir dil kullanmış olan Agos’un çizgisine aykırı bir tercihti. O yazıda, Agos’un seçim sürecindeki tavrını değil, ‘manşet’te kullanılan ‘dil’i konu edindiğimi, onu eleştirdiğimi de özellikle belirtmiştim.

Etyen Mahçupyan, seçim sonuçlarının, “şiddeti davet etmiş olanın” yani askeri darbe çağrısı/hazırlığı yapanların “tarih önündeki yenilgisinin içerdiği ironiyi” yansıttığını belirtiyor. Seçimi değerlendiren pek çok kişi tarafından paylaşılan bu saptamaya ben de katılıyorum. Ancak, bu ironinin gazetenin manşetine farklı biçimlerde yansımasının pekâlâ mümkün olduğunu düşünüyorum. 22 Temmuz sonrasında “Halkın muhtırası, halkın muhtıraya tepkisi/cevabı” gibi ifadelerde vücut bulan da bu düşünce değil miydi zaten?

Mahçupyan o haftaki ‘Şapparigce’de “Başkaları da anlayabilsin diye bir an çatışmanın diline dönersek, bu seçim otoriter rejim yanlılarına okkalı bir Osmanlı tokadıdır” derken, aslında Osmanlı tokadı ifadesinin çatışmanın dili olduğunu kabul ediyordu. Kanımca sorun, tam da Mahçupyan’ın yazısında bir eğretileme olarak kullandığı o ‘an’ın manşete taşınmasından ileri geliyor.

Görülüyor ki, Mahçupyan “Osmanlı tokadı” ifadesiyle, sözünü ettiği ironinin, bense her şeyden önce şiddetin manşete taşındığını düşünmeye devam ediyoruz. Bu durumda konu üzerinde söylenecek fazla şey kalmıyor.


İroni ve sol

Etyen Mahçupyan geçen haftaki yazısına Türkiye solunu ve Türkiyeli solcuları eleştirerek başlıyordu. Romantik, ayakları toplumsal gerçekliğe basmayan, dolayısıyla toplumsal dinamikleri kavrayamayan, toplumu ve bireyi “olması gerektiği gibi” düzleminde tahlil ettiği ölçüde modernistliğe ve liberalliğe meyleden, dolayısıyla da toplumla temas edemeyerek marjinalleşen bir sol.

Daha önce pek çok kez dile getirilen bu eleştirilerin haklılık payı büyük elbette. Ancak unutulmamalı ki, Türkiye’de bugüne dek çeşitli bedeller ödemiş olan sol hareketin bir kesimi, uğradığı yenilgilerin de etkisiyle, şiddetli bir öz-eleştiri süreci içinden geçerek, ağır aksak da olsa yeni mücadele yöntemleri ve yeni stratejilerle kendisini geliştirmeye çalışıyor; topluma salt sınıf penceresinden bakmanın getirdiği zaaflardan kurtulmak için çaba sarf ediyor.

Bugün feministler, eşcinseller, savaş karşıtları, alternatif küreselleşmeciler, çevreciler, insan hakları savunucuları, ırkçılık ve milliyetçilik karşıtları, temelde solun deneyimleri ve insan gücüyle, onunla dirsek teması kurarak serpilip çoğalmakta büyük ölçüde. Dolayısıyla, günümüz Türkiyesinde sol hareket(ler)i, Mahçupyan’ın yaptığı gibi, otoriter zihniyetli bir kanatla, liberal özlü ‘romantik’ kanat arasında sınırlamak manzarayı eksik görmek olacaktır.

Türkiye solundan söz ederken, bu hareketin 1920’lerden –Taşnakları ve Hınçakları göz önünde bulundurursak, 1890’lardan– bu yana devletin düşman ilan ettiği, şiddetle bastırmaya, yok etmeye, kitlelerle bağını koparmaya çalıştığı bir ideolojiler sepeti olduğunu göz ardı etmek pek adil bir tavır değil. Solun baskıya uğramış olması, içine düşülen hatalar için bir bahane değil elbette. Çünkü sol için bugünün mücadelesi, eski hatalarla yüzleşme ve yıkılmış köprüleri yeniden kurma mücadelesidir.

Belki de ironi, Türkiye’de demokratikleşme yönünde atılmış adımların önemli bir kısmının, Türkiyeli solcuların bin bir güçlüğe rağmen verdiği mücadeleler sonucunda elde edilmiş kazanımlar olduğunu görmemekte saklı.

17 Ağustos 2007

Hiç yorum yok: