Tour de France’da, yani Fransa Bisiklet Turu’nda son yıllarda yaşanan doping olayları, endüstriyelleşen sporun nasıl hızla batağa saplandığının en somut örneklerinden biri oldu.
İlk kez 1903’te düzenlenen bu tarihi yarış, dünyanın dört bir yanından milyonlarca meraklının ilgisini çekiyor. Bisikletçilerin yaklaşık 3500 km. yol kat ederek neredeyse insanüstü bir çaba gösterdiği yarış, hem bu çabaya hem de Fransa taşrasının müthiş manzaralarına duyulan hayranlıkla beslenen bir sevgi halesine sahip. Ancak Tour de France, kazanmayı yarışmaktan öne koyan yeni profesyonel ahlaka ve kanın oksijen taşıma kapasitesini büyüterek performans artıran EPO maddesine yenik düşüyor artık.
Fransa Bisiklet Turu’nun son dönemi adeta bir dopingçi şampiyonlar geçidi. 1996’da Bjarne Riis’le başlayan seri, Jan Ullrich ve Ivan Basso’yla, Marco Pantani’yle devam etti. Turu tam yedi kez kazanarak bir efsaneye dönüşen Lance Armstrong’un 1999’da doping yaptığı halde organizatörler tarafından korunduğu iddiaları büyük tartışmalar yarattı. Geçen yıl yarışı kazanan Floyd Landis’in de testosteron oranı normal ölçülerden çok daha fazlaydı.
Bu yılki tur da hararetli karşı kampanyaya rağmen dopingin gölgesinden kurtulamadı. Önce, yarışın favorisi Aleksandr Vinokurov’un dopingli olduğu tespit edildi. Ardından Cristian Moreni’de yasaklı testosteron maddesi bulundu. Son olarak da teste girmeyi reddeden Michael Rasmussen diskalifiye edildi.
Tour de France’ın adı, ne yazık ki artık dopingsiz anılmıyor. Bütün bu karmaşa arasında, olan, oyunu kuralına göre oynayan dürüst sporculara ve sevimli Les Triplettes de Belleville (2003) animasyon filmindeki gibi çocukluğundan bu yana hayranlıkla bisikletçileri seyredenlere oluyor.
3 Ağustos 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder