Agos, 7 Kasım 2008
Çek dergisi Respekt, geçtiğimiz ay, yaşayan en önemli romancılardan biri olan Milan Kundera’nın 1950’de Dvoracek adında bir ‘ajan’ı ihbar ettiğine dair bir belgenin bulunduğunu yazdı. Dergiye göre, Dvoracek ihbardan sonra tutuklanıp 22 yıl hapse mahkûm edilmişti.
Kundera’nın başı 1950’lerde komünist rejimle derde girmiş, 1968’de Rusların ülkeyi işgal etmesinin ardından üzerindeki baskılar dayanılmaz bir hal alınca, yazar çareyi Fransa’ya yerleşmekte bulmuştu.
Ünlü romancı hakkındaki iddiayı kesin bir dille reddetti. Ardından, aralarında Orhan Pamuk’un da bulunduğu 11 uluslararası yazar Kundera’nın bir “karalama kampanyası”na kurban edilmek istendiğini dile getirerek ona sahip çıktılar.
Kundera’nın bir ihbarcı olma ihtimali Türkiye’de bazılarını mutlu etti (bkz. Timesonline sayfasında ilgili habere İstanbul’dan yapılan bir yorum). Öyle ya, komünist rejimin kirli yüzünü en iyi anlatan eserlerin sahibi vakti zamanında bir ihbarcı olduğuna göre, yazdıklarının da bir kıymet-i harbiyesi olamazdı.
Oysa Kundera’nın romanlarını okuyanlar, onun bir muhbir olmasının dahi eserlerinin değerini azaltmayacağını bilirler. Kundera, totaliter sistemlerin insan ruhunu karartan cenderesini, geçmişi, unutmayı, hatırlamayı, suçluluk duygusunu anlatır. O bir romancıdır, bütün o insani olasılıkları anlatır.
Ona göre, insan, yaşamında tıpkı siste ilerlermiş gibi ilerler. Hata yapanın körlüğü ise “ebedi insan durumunun içinde yer alır, [onun] yolunun üzerindeki sisi görmemek, insanın ne olduğunu unutmaktır, kendimizin ne olduğunu unutmaktır.” (Milan Kundera, Saptırılmış Vasiyetler, Can Yayınları, s. 205)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder