Agos, 20 Kasım 2008
Baba tarafından ailem, 1915’ten sonra Sivas’ta kalabilen Ermenilerdendi.
Babaannem de, dedem de Ermenice bilmezdi. Anadilleri, k’leri g’ye, i’leri e’ye, u’ları o’ya çevirerek konuştukları Orta Anadolu Türkçesiydi. “Gittim” değil “gettim”, “usandım” değil “osandım”, “anlamıyorsun” değil “ağnamayon” derlerdi.
1923’ten sonra Sivas’ta Ermeni okulu bırakılmadığından, babam devlet okuluna gitti; o da Ermenice öğrenemedi. Ama ana-babasınınkinden farklı, ‘kibar’ bir Türkçe konuşmaya zorladı kendini. 12 yaşındayken, kafasının tası atıp bir gün trene atlayarak İstanbul’a kaçtığında o kibar Türkçeyi diline oturtabilmiş miydi, yoksa bunu İstanbul’da mı becerdi, bilmiyorum.
Bütün aileler gibi, Sivas’ta ailemin bir ismi vardı. ‘Şirvanyan’ diye anılıyorlardı. Kilise ve nüfus kayıtlarına bu adla geçmişlerdi. Bundan yüz yıl önce, Sivas’ın kıyısındaki Tavra köyünde, bu aile adlarının günlük hayatta pek sık kullanıldığını sanmıyorum. Ancak nihayetinde, taşımaktan gurur duydukları, nesilden nesle aktardıkları bir aile adları vardı. Onlar ‘Şirvanyanlar’dı; özenle hazırlattıklarını söyledikleri mezar taşlarının yalancısıyım.
Onlardan üç-dört nesil sonra ben, bu Şirvanyan adının ne anlama geldiğini, Van’da veya Siirt’te ‘Şirvan’ diye anılan yerleşim yerleriyle ilgisi olup olmadığını, yoksa daha uzak bir memleketin adından mı geldiğini bilmiyorum.
Soyadı Kanunu, bundan 74 yıl önce, bir haziran günü kabul edildi. Mustafa Kemal’e ‘Atatürk’ soyadı, aynı yılın 24 Kasım’ında verildi. Bu adı ondan başka kimse kullanamayacaktı.
Dedem o günlerde nüfus dairesine gittiğinde, memurlar onun aile adını taşımasına izin vermediler. ‘Şirvanyan’ gibi isimlerin memnu, yani yasak olduğunu söylediler. Bunu kanunun hangi maddesine dayanarak yaptıklarını dedem bilmiyordu. Böyle şeylerde kanun, hak ve hukuk aramanın bir yarar sağlamayacağını iyi bilecek kadar yaşamıştı.
Aileme ‘Koptaş’ soyadı uygun görüldü.
Çevreme baktığımda, bu uygulamanın bize özel olmadığını, özellikle Anadolu kökenli Ermeni ailelerin çoğunun soyadlarının –yan’la bitmediğini görüyorum.
Annemin ailesi de Sivas’ta yaşıyordu ve ‘Donikyan’ olan adları ‘Donikoğlu’na çevrilmişti. Onlar gibi pek çok Amasyalı, Yozgatlı, Malatyalı Ermeni de, tıpkı dedemler gibi, nüfus müdürlüğüne gittiklerinde “Memnudur!” diyen memurlarla karşılaşmışlardı.
1934’te Meclis’te kabul edilişinden tam yetmiş dört yıl sonra, bir vesileyle Soyadı Kanunu’nun metnini okudum. Kanunun 3. maddesi şöyle diyordu:
“Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmıyan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz.”
İyi bir insan olduğuna, tıpkı dedem ve birçok Anadolu insanı gibi çocuklarına iyi bir isim miras bırakmaktan başka gayesi olmadığına kuşku duymadığım Sivas’taki o nüfus memuru, ‘Şirvanyan’ı rütbe ve memuriyet ismi mi saymıştı acaba? Aşiret ve yabancı ırk ve millet ismi mi? Yoksa, umumi edeplere uygun olmadığını, iğrenç veya gülünç olduğunu mu düşünmüştü?
Dedem bu sorunun yanıtını merak etmemişti. Çünkü zaten biliyordu.
Ben de öyle.
1 yorum:
Bu gerçekten ilginç oldu. Ben okuma parçasını
Yorum Gönder