Bu kutuda yazmaya başlayalı beri bu dördüncü yılbaşı.
Daha önceki üç yeni yıla hep şiirle girmiştik. Önce Taniyel Varujan’ın ‘Takdis’iyle:
Dünyanın doğu tarafındaSonra, üç yıl önce kaybettiğimiz ve bugün çok özlediğimiz Zahrad’ın, ‘Yeniyıl Hediyesi’yle:
Barış olsun.
Tarlanın apak çığırlarına
Kan değil, ter damlasın
Ve çınlarken akşam çanı
Eğilsin herkes takdise...
Geceyarısı ışığını söndürme sakınGeçen yıl, yine Zahrad’ın ‘Hayal’iyle (çünkü onun şiirlerinde hayata dair ne ararsanız buluyorsunuz):
Perdeye düşen gölgeni seyredeyim bari hasretle
Ve yaz güneşlerinden kopardığım ışıl ışıl hediyeni
bırakıp eşiğine uzaklaşayım…
Doğdu insan - göçtü insan
ömrü hayatında
hiç değilse bir gün
yirmi dört saat
gönlünce yaşayan
özgür
bütün çiçeklerin sevdiği
tek günlük bir kelebeğe
dönüşemedi.
Bugün, memleket pek de aydınlık zamanlardan geçmiyor. Ancak bu karanlık, yeni yılda tünelin ucunda her şeye rağmen bir umut ışığı görmemize engel değil.
Yeni yıl dileği, fakirin ekmeği. Yani umut.
2010’da, Edip Cansever’in şiirindeki gibi, masanızın üzerine, iyisiyle kötüsüyle hep hayatı koyun: Çiçekleri, sütünüzü yumurtanızı, pencereden gelen ışığı, bisiklet sesini, çıkrık sesini, ekmeğin, havanın yumuşaklığını, uykunuzu, uyanıklığınızı, tokluğunuzu, açlığınızı koyun. Eh tabii, masa da masa olsun, bir iki sallansın dursun, bana mısın demesin o kadar yüke.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder