Seçim Müteşebbis Heyeti’ne düşen

Agos, 31 Aralık 2009

Türkiye Ermenileri, önümüzdeki aylarda cumhuriyet döneminin altıncı patriğini seçecekler. Seçimin uygun koşullar altında yapılması, halkın iradesinin sandığa yansıması ve çıkacak sonucun adil olması anlamına gelecek. Bu da, müstakbel patriğin meşruiyetinin teminatı olacak. Dolayısıyla, seçim sürecini düzenlemekle görevli olanlar, salt bir seçim organize etmiyor, aynı zamanda geleceğe dönük önemli bir işlevi de yerine getiriyor.

Ermeni Kilisesi, patriklerini halkoyuyla seçme geleneğiyle, diğer kiliselerden ayrılıyor. Dini yönetim - cemaat bütünleşmesinin bu ileri örneği, 19. yy.da sekülerleşme mücadelesi veren Ermeni aydınların, Amiraların cemaat işleri üzerindeki sultasını kırmaya çalışan esnaf grubunun yardımıyla kazandığı başarının bir sonucu. 1863’te kabul edilen Ermeni Milleti Nizamnamesi bu mücadeleyle şekillenmiş ve patriğin yetkilerini sınırlayarak sivillere toplum işlerinin yönetiminde önemli mevziler kazandırmıştı.

Nizamname, cemaatin iç işleyişine dair esasları belirliyor, ruhani alan dışında kalan toplumsal meseleleri sivil komisyonlara devrediyor, zamanın koşullarına uygun bir örgütlenme sağlıyordu. Cumhuriyetin katı laikçilik anlayışı bu yapıyı sindiremeyecek, cemaatin merkezi yönetimini (Azkayin Getronagan Varçutyun) ve sivil komisyonları ortadan kaldıran baskıcı politikalara yönelecekti.

Bu baskıcı politikaların verdiği zararlar nedeniyle, yeni patrik seçimini örgütlemekle yükümlü Seçim Müteşebbis Heyeti’ne büyük sorumluluk düşüyor. Çünkü uzun zamandır dile getirildiği gibi, Patrikliğin bir hukuki statüsü ve tüzüğü yok. Dolayısıyla, patrik seçimleri de, bağlayıcılığı olan bir hukuki metne göre değil, her seçim döneminde gözden geçirilerek esas kabul edilen bir talimatnameye göre yapılıyor.

Hakkaniyete hiç de uygun olmayan bir durum bu. Zira bu uygulamaya dayanak olan 1961 tarihli Bakanlar Kurulu kararı, bu talimatnamenin ‘bir defaya mahsus’ ve ‘geçici’ olduğunu söylüyor. Ancak, devletin, Patrikliğe hukuki statü tanımamaya dair ayrımcı siyaseti, kendi sözünü dahi çiğneyerek, ‘bir defaya mahsus’ ve ‘geçici’ olduğu söylenen bir metni, her patrik seçiminde cemaate bir kez daha dayatıyor.

Seçim Müteşebbis Heyeti’nin öncelikli görevi, bu haksız uygulamaya bir son verilmesini talep ederek, kalıcı bir seçim talimatnamesini hayata geçirmek olmalı. Çünkü, kadük kalması gereken 1961 talimatnamesi pek çok sorun barındırıyor: Seçmen yaşını 18 değil 21 olarak düzenlemesi, delege dağılımında mevcut şartları dikkate almaması, patrik olma niteliklerini sayarken ‘babadan Türk olmak’ gibi ırkçı veya ‘Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin itimadına mazhar olmak’ gibi anlamsız kriterler öne sürmesi, bunlardan yalnızca birkaçı.

Hal böyleyken, bu sorunları gidermek için çalışması gereken Müteşebbis Heyeti, yakın bir zamanda patrikliğe aday olduğunu açıklayacak olan Başepiskopos Aram Ateşyan’ın başkanlığında 21 Aralık’ta yaptığı toplantının sonunda, İstanbul Valiliği’nden seçim izni ve talimatnamesinin gelmesini bekleme kararı aldı. Heyet bununla yetinmeyerek, seçimin 1961 talimatnamesine göre yapılmasının beklendiğini açıkladı.

Yani, görevi seçimin en uygun koşullarda yapılmasını gözetmek olan seçim heyeti, topu devlete atarak, hatalı uygulamanın sürmesine zemin hazırlamış oldu. Duyumlarımıza göre, heyet içerisinde “Bizim işimiz yeni kural yaratmak değil, eskilerinin uygulanmasını sağlamak” görüşünü savunanlar ağırlıkta. Oysa toplumun beklentisi, adil bir seçimi garanti edecek yeni bir talimatname hazırlanması yönünde. Ve elleri kolları bağlayıp bu yeni talimatnameyi Valilik’ten beklemek, hayalcilikten başka bir şey değil.

Türkiye ve dünyanın büyük bir hızla değiştiği, AB’ye üye olma hevesinin bürokrasinin kadim reflekslerini giderek zayıflattığı, hükümetin her fırsatta gayrimüslimlere sorunlarının çözümünde gerekli kolaylıkları sağlayacağını açıkladığı bir zamanda, patrik seçiminin, çoktan tarihin çöp sepetini boylaması gereken kadük 1961 talimatnamesine göre yapılması düşünülemez.

Seçim Heyeti’nin üyelerinden beklenen, görev bilinciyle hareket edip gerekeni yapmaları. Aksi halde, alacakları kararların vebalini ağır bir yük olarak daima taşıyacaklardır.

Hiç yorum yok: