Bu köşede, bundan yaklaşık iki yıl önce, 17 Ekim 2008’de, Mesut Özil hakkında iki satır karalamıştım. Bugün Almanya milli takımının gözbebeği olan genç Mesut’un, henüz Türkiye mi, yoksa Almanya için mi ter dökeceği belli değildi. Doğduğu, yetiştiği ülkeyi, kendisine emek verilen ve kendisinin emek verdiği takımı, yani Almanya’yı mı tercih edecekti? Yoksa, ailesinin geldiği, şüphesiz kendisinin de çok derin bağlara sahip olduğu Türkiye’yi mi?
Sorunun yanıtı o zaman belli değildi. Belli değildi... Ama bu belirsizlik bile Türkiye’de bazılarını öfkelendirmeye yetiyordu.
Eski milli futbolcu, şimdinin yorumcusu Semih Yuvakuran mesela, bir televizyon programında, “Bir futbolcu eğer Türk Milli Takımı’na davet aldığında düşünmek için süre istiyorsa, onun üstünü hemen çizeceksin kardeşim!” diyordu: “Eğer bir adam Türklüğü yüreğinde hissetmiyorsa, zaten onun futbolculuğundan hayır gelmez!”
Hiddetleniyor, kendini tutamayacağını hissedince de kestirip atıyordu: “Bu konu hakkında konuşmaya değmez, kapatalım.”
“Hayır, kapatmayalım” demiş ve sormuştuk: Mesut Özil ne yapmıştı? Günahı neydi?
Doğduğu, okula gittiği, ismini duyurduğu, muhtemelen dilini Türkçeden daha iyi bildiği ülkenin milli takımını tercih etmeyi aklından geçirmişti... Kendini daha çok oraya ait hissettiği için. Veya, belki de sırf kariyeri açısından bunun daha doğru olduğunu hissettiği için.
Mesut Özil geçen sürede ne yaptı? Kendi kararını verdi ve kendisinden ‘vatani görev’ini yerine getirmesini bekleyen ülkeyi değil, hayatını kazanacağı oyunu öğrendiği ülkenin milli takımında oynamayı tercih etti.
Ona öfke duyanların arzu ettiği gibi kan bağını değil, yurttaşlık bağını seçti...
Ülkenin en parlak, en çok ümit vaat eden futbolcularından biri oldu. Dünya Kupası kadrosuna seçilmeye hak kazandı. Turnuvanın ilk maçında, Avustralya karşısında alınan 4-0’lık net galibiyette büyük pay sahibi oldu.
Milliyet’in haberine gore, teknik direktörü Joachim Löw, maçtan sonra “Topla oynayışı ve futbolumuza verdiği akıcılık Mesut’u son derece değerli kılıyor” sözleriyle onu kutladı. Pek çok gazete ve televizyon, gol atamamasına rağmen, onu maçın yıldızı seçti.
Bugün Almanya’da taraftarların çoğu, 2010’un onun yılı olacağına inanıyor; her yere ‘201Özil’ yazılıyor. Bütün bu başarılar, yine Milliyet’e göre, “parmak ısırtıyor.”
Türkiye’de ise hâlâ onun neden Almanya’yı seçtiği tartışılıyor. Oysa bu genç ve akıllı adam, bunun “doğal bir tercih” olduğunu söylüyor, “Tüm genç kategorilerinde Almanya forması giydiğim için bu kararı verdim” diyor. Dünyayı ırk, soy, nesep çerçevesinden görenlerin anlayamayacağı bir basitlik...
Agos’un bayilere düştüğü gün, yani 18 Haziran’da, Mesut’lar Sırbistan’a karşı oynuyorlar. Futbolda yenmek de var, yenilmek de... Ama milliyetçiliğe boyun eğmeyen temiz duruşuyla Mesut Özil, kaybetse de kaybetmeyeceğini iyi biliyor.
201Özil
Agos, 18 Haziran 2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder