Aynı anda bir sürü ağır mevzuyu bir arada tartışmaktan kaynaklanan bir baş dönmesinden mustaribiz. Konuşa konuşa bir yerlere gidiyoruz da, bu muhabbetin bizleri nereye götüreceği hakkında pek bir fikrimiz yok.
Kürtçe eğitim tartışmaları da, anadilde eğitim konusunda evrensel düzeydeki çalışmalar dikkate alınmadan yapılıyor, kaba siyasetin malzemesi olmaktan kurtulamıyor. Almanya’ya gittiğinde oradaki Türkiyelilerin Türkçe eğitim hakkını savunan, bu hakkın verilmemesinin asimilasyon anlamına geleceğini yüksek perdeden haykıran Başbakan, sıra Türkiye’deki Kürtlere gelince, onların “azınlık” değil, “Türkiye’nin asli sahibi” olduklarını ve statülerinin farklı olduğunu söyleyerek, anadillerinde eğitim alamayacağını iddia edebiliyor.
“Asli sahip” olana hak görülmeyeni “azınlık” olana uygun görmek, Erdoğan’a özgü, ondan gayrı kimsenin anlayamayacağı bir garip denklem.
Bu tartışmalar yaşanırken, devlet mekanizması, yenilik görünümü altında dahi eski âdetlerini sürdürmenin yollarını her nasılsa buluyor. Birkaç yıldır yılan hikâyesine dönen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Ermenice ders kitapları basarak Ermeni okullarında ücretsiz dağıtma meselesi de sonunda hayata geçirildi.
Ama malum, Türkiye’de ders kitapları, tek parti zihniyetinden kalma kaba bir otoriteryenizmin sözcülüğünü yapıyor. Velhasıl, bu çevirilerden de pek “dünyalı” bir şey çıkmıyor. Yine her sayfada milliyetçilik, devletçilik, ayrımcılık var. Çocuklar bayrakla, resmi ideolojiyle, Türklükle, bu kez Ermenice olarak “eğitiliyorlar.”
İşte, devletin Ermeni yurttaşları için Ermenice kitap basıp dağıtması gibi önemli ve hoş görünümlü bir adım da, hevesinizi kursağınızda bırakan bir garabete dönüşüyor.
Tek başına bu örnek dahi, çok dilli eğitim tartışmalarının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor bize. Zarfa değil, mazrufa bakmak gerekiyor. Mazruf otoriter ve tektipçi olduktan sonra, zarfın üstünde Türkçe mi, Ermenice mi, Kürtçe mi yazdığı çok da önemli değil.
Anadil zarf değil mazruf olmalı
Agos, 1 Ekim 2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder