Gözümün önünde hep o son yıllardaki görüntüsü. Yılların sırtına bindirdiği yüklere inat her daim dimdik; kulakları az duysa, hareketleri kaçınılmaz olarak yavaşlasa da her daim şık, her daim nüktedan ve zarif bir eski zaman beyefendisi. Yıllar önce yaptırdığı mezarı başında gazetecilere söyleşi verecek kadar yaşamla ve ölümle dalga geçebilen bir derviş. Ayvaz, öyle uzun ve öyle dolu yaşamıştı ki, onu tanıyanlarda hiç ölmeyeceği yanılsaması yaratıyordu. İstanbul Ermeni toplumu için, onun buralarda olduğunu, nefes aldığını bilmek, onca yıkıntıya karşın, sanki işlerin yine de rayında gittiğinin, hayatın akışının hiç durmadığının güvencesi gibiydi. Baron Ayvaz (da) gitti; biz biraz daha garip, kimsesiz ve tarihsiz kaldık.
5 Ekim 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder