Bundan on yıl önce, Mart 1996’da, 300 kadar Afrikalı göçmen, kendilerine oturma izni ve benzer belgeleri bir türlü vermeyen Fransız yetkilileri protesto edip kamuoyunun dikkatini çekmek için Paris’teki St. Ambroise kilisesinde toplandı. Bu barışçıl eyleme polis sert bir tepki verip göçmenleri dağıttı, pekçoğunu sınırdışı etti. Haziran ayında, 230 kişilik bir grup bu kez St. Bernard kilisesini işgal etti. Binlerce göçmen adına, hükümetin sorunlarına çözüm bulmasını talep ediyorlardı. Akademisyenler ve sanatçılardan oluşan bir grup aktivist, gönüllü olarak göçmenlerle hükümet arasında arabuluculuk yapmayı üstlendi. Eylem birkaç ay sürdü; 23 Ağustos’ta yüzlerce polis kiliseyi erken saatlerde basıp zor kullanarak direnişi sona erdirdi. Yine yüzlerce kişi sınırdışı edildi.
“Sans papiers” (Kâğıtsızlar)... Onlara böyle deniyor. Geçerli bir oturma izinleri yok. Kalabalık evlerde yaşayan, eğitim ve sağlık hizmetlerinden mahrum yüzbinlerce insan. Avrupa’nın göbeğindeki o izbe evlerde yangın çıktığında onlarca genç, çocuk ve yaşlı ölüyor. Pekçoğu salgın hastalık tehlikesiyle karşı karşıya. Çalabilecekleri kapı, başvurabilecekleri merci yok. Kâğıtsızlar, yasadışılar, çaresizler.
1981’de göçmenlerle ilgili Bonnet Yasası yürürlüğe girdiğinden beri göçmenlerin durumu giderek kötüleşiyor. Savcıların onları mahkemesiz sınırdışı etme hakları var. Başlarda 10 gün olan tutukluluk süresi 45 güne çıktı; polisin ve “eğitimli köpeklerin” (gerçek köpeklerden söz ediyoruz) kötü muamelesine maruz kalmak göçmenler için vaka-yı adiyeden. Ülkede günbegün yükselen yabancı düşmanı, ırkçı dalga da göz önünde bulundurulursa durumun vahameti daha iyi anlaşılabilir. 13 yaşından beri Fransa’da yaşayan, belgeleri tam, meslek sahibi, ama onlarca Afrikalı göçmenle birlikte sahipsiz bir evde kalmak zorunda olan 25 yaşındaki bir göçmen-işçinin sözleri bunu tasdik ediyor: “Uygun bir işim var ve bir daire tutacak kadar kazanabiliyorum. Başımı sokabileceğim bir ev kiralayabileceğimi düşünebilirsiniz. Ama Fransa’da işler böyle yürümüyor. Irkçılıkla Allahın her günü, hayatın her alanında karşılaşıyorum.” (http://wsws.org/articles/2006/sep2006/fran-s06.shtml)
1989’da sosyalist başbakan Michael Rocard haykırmıştı: “Fransa dünyanın bütün sefillerine barınma sağlayamaz!” Bugün iktidarda sağcı UMP var (Halk Hareketi Birliği); içişleri bakanı Nicolas Sarkozy seleflerinin kaldığı yerden icraata devam ediyor. Yeni bir yasayla, çocukları Fransız vatandaşı olan ama kendi belgeleri olmayan ebeveynlerin sınırdışı edilmesinin önü açılıyor. On yıl önce kilise işgalleriyle başlayan Kâğıtsızlar hareketi, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların ve bazı partilerin desteğini alarak seslerini yükseltiyor. Bundan birkaç ay önce, 26 yaşına kadarki gençlerin iki yıl içerisinde kolayca işten çıkarılabilmesini sağlayan yasayı şiddetle protesto eden lise ve üniversite gençliği de yanlarında. Talepleri on yıl öncekilerle aynı: a. Göçmenlerle ilgili ayrımcı değil insani düzenlemeler, b. Sınırdışı işlemlerinin ve kötü muamelenin durdurulması. Kâğıtsızlar, on yıldır kendi çaplarında bir sivil muhalefet tarihi yazıyorlar.
Anne-babası Macar göçmeni olan Sarkozy’yle ilgili bir afiş:
“Göçmen çocuğu Sarkozy’nin çözümü baskınlar ve sınırdışılar.
Bunu yapmasına izin vermeyelim” (Ağustos 2006)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder