Bir kez daha vicdani red

Agos, 28 Mart 2008

Bu kutuda daha önce iki kez, Mehmet Tarhan’ın ve Halil Savda’nın davaları nedeniyle ‘vicdani red’le ilgili yazılar yayımlanmıştı. Ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen Türkiye’de ihlaller devam ettiğine göre, vicdani red konusunu bir kez daha tartışmakta yarar var.

Zira son K. Irak operasyonu vesilesiyle bir kez daha gördük ki, militarizm hem insan canına kast ediyor, hem de ifade özgürlüğümüzü kısıtlıyor. Bir tarafta askerler, dağdakiler ve masum insanlar –ve diğer canlılar– ölürken, bir tarafta da Bülent Ersoy gibi “ölüm değil çözüm” isteyenler hakkında soruşturmalar, davalar açılıyor.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 1987’de, üye ülkelere, zorunlu askerlik hizmeti karşısında vicdani reddi mevzuatlarına dahil etmeleri tavsiyesinde bulunmuştu. 2006’nın Ocak ayında ise Türkiye, AİHM tarafından vicdani redci Osman Murat Ülke’ye tazminat ödemeye mahkûm edildi. AİHM kararı, “Başvurucunun mecbur bırakıldığı ve neredeyse ‘sivil ölüme’ yol açan kaçak yaşam, demokratik bir toplumda ceza rejimiyle bağdaşmamaktadır” diyordu.

Bu mahkûmiyet kararına karşın, bugün Türkiye’de vicdani gerekçelerle askerlik yapmayacağını açıklayanlara Askeri Ceza Kanunu’nun 87 ve 88. maddelerine göre “emre itaatsizlikte ısrar”, konu üzerine çalışan gazetecilere de Türk Ceza Kanunu’nun 318. maddesine dayanılarak “halkı askerlikten soğutmak” suçlamasıyla dava açılıyor.

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Çarklardaki Kum: Vicdani Red adlı kitaptaki makalesinde, Taha Parla, bakın bu “halkı askerlikten soğutmak” suçlamasıyla ilgili olarak ne söylüyor:

Askerlikten, ki adam öldürme sanatı/eğitimi/fiilidir, soğutmak suç olamaz; asıl askerliğe ısındırmak insanlık suçu sayılmalıdır.”*

Son vicdani red kurbanımız İsmail Saygı.

7 ay askerlik yaptıktan sonra, “Askerlikteki şiddet, ölme, öldürme öğretisinin yaşam tarzıma uymadığını gördüm; şiddet barındıran kurumlarla bağımın kalmamasına karar verdim” diyerek Kasım 2006’da vicdani reddini açıklayan İsmail Saygı, 15 Mart gece yarısı, Kadıköy’de çalıştığı iş yerinden evine gitmek üzere bindiği minibüste polisin yaptığı kimlik kontrolünde gözaltına alındı ve sonraki günlerde çıkarıldığı askeri mahkeme tarafından tutuklandı.

Türkiye, AİHM kararlarını bir kez daha ihlal ederek Saygı’yı mahkûm etmeye hazırlanıyor.

Düzenin hepimize belletmeye çalıştığı “Her Türk asker doğar!” sloganına “Hiç kimse asker doğmaz” karşılığını veren yürekli insanlara destek olmanın zamanı gelmedi mi?

* Özgür Heval Çınar, Coşkun Üsterci (ed.), Çarklardaki Kum: Vicdani Red, İstanbul: İletişim, 2008, s. 96.

Bu yazı için www.savaskarsitlari.org ve www.bianet.org internet sitelerinden yararlandım

Hiç yorum yok: