1918’de I. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle, Taşnakların önderliğinde Ermenistan Cumhuriyeti kuruldu. En temel uğraşı kırımdan kaçan Ermeni göçmenlere sıcak bir kap çorba sağlamak olan, bir yandan da cephede Türk Kuva-yı Milliye güçleriyle çarpışarak var olma mücadelesi veren küçük cumhuriyet, 1920’de Gümrü’de Karabekir’le imzalanan antlaşmayla büyük kayıplara uğradıktan hemen sonra, Bolşevikler tarafından tahakküm altına alındı.
Savaşın ve kırımların ardından, görece istikrarlı bir ortamda rahat bir nefes alan ve kurumsal gelişimini gerçekleştiren Sovyet Ermenistanı, siyasi olarak büyük baskı altındaydı. Özellikle 1930’lu yıllardaki Stalin kovuşturmaları sırasında on binlerce Ermeni tutuklandı, sürgüne gönderildi ve bilinmeyen koşullar altında hayatını kaybetti.
Kilise’nin ve toplumsal yaşamın üzerindeki baskılar Stalin’in ölümünden sonra bir nebze hafiflese de, rejime dair genel hoşnutsuzluk, 1965’te, Yerevan’daki Opera Meydanı’nda, 1915 Felaketi’nin 50. yılı anmaları sırasında dışa vuruldu. Sovyet tarihinde ilk kez, yüz binlerce kişi, kitlesel gösterilerle Moskova’yı protesto etti.
Azerbaycan’daki, nüfusunun dörtte üçü Ermeni olan Karabağ bölgesinin özerkliğinin kaldırılmasına dair planlar, 1980’lerde yöredeki Ermenileri ayağa kaldırdı. Sovyet ve Azeri askeri güçleri ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırdı. Sumgayit’te Azeriler Ermenilere, Hocalı’da Ermeniler Azerilere karşı pogromlar düzenledi. Ermenistan ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle, Karabağ’da Azeri-Ermeni savaşı başladı. 1994’teki ateşkes silahları susturdu, ancak aradan geçen 14 yılda çözüm için hiç mesafe kat edilemedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder