Agos, 25 Nisan 2008
Binlerce cevabı olan bir soru.
Yerevan’da ayrı, Beyrut’ta ayrı, Halep’te ayrı, Paris’te ayrı, Los Angeles’ta ayrı, İstanbul’da ayrı. Glendale’de, Watertown’da, Alfortville’de, Burc Hamud’da, Kurtuluş’ta ayrı…
Ailesi Der Zor yollarında kalmış, kendisi misyoner yetimhanelerinde büyümüş olanın cevabı ayrı, Sivaslı ana babadan doğup Ermenice bilmeyen New York’lu sanat öğrencisinin cevabı ayrı, Marsilya’da konfeksiyon atölyelerinde ömür tüketmiş, kocası da kendi gibi kılıç artığı olan ihtiyar kadının cevabı ayrı, geçim derdiyle İstanbul’a gelip yaşlılara bakan Yerevanlı hastabakıcının cevabı ayrı.
Yine de, dünyanın farklı enlem ve boylamlarındaki Ermenileri yatay ve dikey olarak kesen bütün çizgilerde, her bireyin yüreğinde ve belleğinde ayrı bir vurguyla dillenen hisler yelpazesi ortak: Hüzün, özlem, naçarlık, korku, öfke, kavga arzusu, haykırış…
1915’te Ermenilerin Trakya ve Anadolu’nun bağrından, Sivas’tan, Adana’dan, Diyarbakır’dan, Samsun’dan, Merzifon’dan, İzmit’ten, Çorlu’dan sökülüp atılmasının, topraklarından sürülüp öldürülmesinin, Ortadoğu’da, Avrupa’da, Amerika’da, bilmedikleri diyarlarda yeni hayatlar kurmak zorunda kalmasının yarattığı acıyı simgeleyen tarih 24 Nisan… Dahası, bu acının görmezden gelinmesi, yok sayılması, küçümsenmesi, sayıya vurulması, politikaya alet edilmesi, tarihten silinmeye çalışılması, velhasıl inkâr edilmesi karşısındaki duygusal patlamanın ifadesi.
*
Yerevan’daki bir tepeye kurulu anıta doğru bir nehir gibi akan, bayramlık kıyafetlerini giymiş, çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı, güneşin altında, metin, ağırbaşlı adımlarla yürüyen, ellerindeki kırmızılı beyazlı çiçekleri sırt sırta vermiş soğuk taşların ortasında hiç sönmemecesine yanan ateşin çevresine bırakan binlerce insan. Bütün memleket o ateşin çevresinde dönüyor, ölüleri anmak için hayat bir günlüğüne duruyor. Gomidas’ın derinden yükselen ezgileri bu sessiz yürüyüşe eşlik ederken, tepeye adını veren kırlangıçlar insanların başları üzerinde hızla kanat çırparak geçiyor.
Ulusların mutluluklarını, sevinçlerini paylaştığı günler vardır; Ermenilerin ulusal günü ise yasla birlikte anılır. Ermenice takvimlerde, o gün, geri kalan 364 günden farklı olarak siyah çerçeve içine alınmıştır.
İlk kez 1919’da, İstanbul’da, kendileri de tehcirin ateşten yüzünü görmüş aydınların girişimiyle yas ve anma günü olarak idrak edilen gün, Türkiye’den gayri, dünyanın dört bir yanında, Ermenilerin olduğu her yerde insanları bir araya getirir.
Dermansız bir cerahat gibi duran inkârın yüzsüzlüğüne karşı öfkeyi dil olarak kuşanan, yükselen sloganlarla ve çıkarcı batılı siyasilerin ihtiraslı söylevleriyle masumiyetine gölge düşürülmeye çalışılan, en önde siyah giyimli, ak saçlı ihtiyarların saf tuttuğu, yitip gidenlerin dolmayacak boşluğunu itiraf eden gözyaşlarının damla damla süzüldüğü bir kara gün.
24 Nisan… Kaybedilen yurdun, kaybedilen canların ardından yakılan ağıt; yok edenin, yok sayanın, hor görenin yüzüne karşı yükselen zılgıt.
(Resim: Sarkis Muradyan, "[Gomidas’ın] Son Gece[si]”)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder