Spor basınımızın ibretlik halinin, gazete sayfalarına hâkim olan şiddet yanlısı dille ilgisi olmadığını söyleyebilir misiniz?
Bilirsiniz, bizim takımlarımız maç değil ‘zafer’ kazanır.
Bir Avrupa takımı karşısında kazanılan başarı, asla salt sportif başarı değil, adeta bir ‘gaza’dır. Mesela şöyle buyurur bir ‘spor yazarı’:
“İsyan, [X takımının] genlerindeki en kuvvetli DNA’dır. Her şey değişir, tek değişmeyen bu inattır. Bunu önce işgalciler öğrendiler. Bundan sonrası için sıraya girsinler.”

Eskinin hakemi, şimdilerin sansasyonlar kralı olan bir başka yorumcu, milli takımın giymesi için üretilen turkuaz formaların tasarımını beğendiğini söyleyen meslektaşlarına vatan hainliğini layık görüp programı terk eder:
“Siz milli marşı da değiştirirsiniz. Sizin gibi insanlarla aynı programda olduğuma utanıyorum!”
Bu tür ırkçı celallenmelerden uzak durma gayretlerini takdir ederek okuduğunuz gazetelerin spor servisleri bile bu dili haberlerine bulaştırmadan yapamaz: Şenlik havasında geçen bir basketbol organizasyonunda smaç şampiyonu olan oyuncu “rakiplerini denize dökmüştür!” Basketbol liginde “ordular [‘takımlar’ değil] üç cephede [‘kulvarda’ değil] savaş [‘mücadele’ değil] vermektedir!” Sağduyusuyla bilinen bir yazar, futbolda orta sahayla savunma arasında bağlantı kuran mevkide oynayan oyuncu için kullanılan ‘ön libero’ tabirini beğenmeyip yeni bir öneride bulunur: “Savaşkan orta saha oyuncusu.”
Şiddetin dili öylesine içselleştirilmiştir ki, sözünün ağırlığını bilen kalemler bile ondan uzak duramaz.
Spor basını, sporun içindeki oyun ruhunu değil, sadece ve sadece ‘zafer’ kazanma ihtimalini sevdiğimizin kanıtıdır bu ülkede.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder