Lafı fazla uzatmayalım. Devlet bu cinayetin suç ortağıdır. Yani katildir.
Hem de gözünü kan bürümüş bir katil.
Sadece cinayet işlediği, işlettiği için değil.
Sadece arkadan vuranların arkasında durduğu için değil.
Sadece AİHM’e “o hak etmişti zaten” diyen savunmalar gönderdiği için değil.
Katildir. Çünkü yüz yıldır bitmeyen, bitmek bilmeyen bir Ermeni düşmanlığıyla hareket etmektedir. O düşmanlıkla, devlet içi bütün hesaplaşmalar rafa kalkmakta, öldürülen bir Ermeni olduğu için sessizlik anlaşması yürürlüğe girmekte, başka meselelerde birbirlerini yiyenler, söz konusu bir Ermeni olduğunda birbirlerinin ayağına basmaktan dahi çekinmekte, birbirlerini koruyup kollamaktadır.
Bu, yüzyıllık nefret, yüzyıllık suç ortaklığı, yüzyıllık cinayettir.
*
Cevabı malum sorular o kadar çok ki.
301’den yargılanan, adı kamuoyunda duyulmuş onca insanın arasından sadece Hrant Dink’in ceza alması, hapse mahkûm olması tesadüf müydü?
Onun “Türklüğe hakaret eden Hrant Dink” olarak tanınmasını sağlayan medya operasyonu tesadüf müydü?
Arkasından timsah gözyaşları dökenler, onu hedef haline getirenler değil miydi?
*
Gönlümüzden geçeni, aklımızdan geçeni, aramızda fısır fısır konuştuğumuzu yazalım.
Devletin, katilken çocuk olana, tetikçiye yaptığı muameleyi hatırlayalım.
Onu içerde kim semirtti?
Ona kim sahip çıkıyor?
Onu içerde kim evlendirdi?
Katilin gözlerindeki o küstahlık, kimlerden bulduğu cesaretin alevi?
Onu içerde semirtenler, onu içerde everenler, o birkaç sene sonra dışarı çıktığında ona nasıl bir gelecek sunacak?
Plan yaparken katildi, Agos’un önünde beklerken katildi, tetiği çekerken katildi, kaçarken katildi, yakalanırken katildi. Şimdi, dört sene geçti ve çocuk oldu.
O dört senede adaleti yerine getirmek için en ufak bir çaba gösterilmiş değil. Avukatların hiçbir talebine hakkıyla yanıt verilmiş değil. Devlet görevlilerinin soruşturulması için hiçbir ciddi adım atılmış değil.
Eğer bunların biraz yapılmış, bu yönde biraz iyi niyet gösterilmiş olsaydı, emin olun, tetikçinin çocuk mahkemesinde yargılanmasını dünyanın en olağan gelişmesi olarak değerlendirilecektik.
Oysa şimdi, adalete pranga vurulduğu hissiyatı içimizi kavurup geçiyor.
*
MİT mahkemeye yazı göndermiş. Sabiha Gökçen haberinden sonra Hrant Dink’in İstanbul Valiliği’ne çağrılmasından kurumlarının haberdar olduğunu itiraf etmiş.
Ona, yazdığı yazıların toplumda ‘infiale’ sebep olacağını söylenmiş.
Siz söyleyin Allah aşkına, Türkiye’yi az çok bilen herkes için o davetin tercümesi, “Ayağını denk almazsan kalemin kırılır” demek değil midir?
MİT, şimdi altı sene sonra, bunu itiraf ediyor. Ediyor ama, o dönemki MİT Müsteşarı hakkında, diğer görevliler hakkında neden yaprak kımıldamıyor?
Tetikçi çocuk olabilir, peki katiller kim?
*
Pazartesi günü, mahkemede, devletimiz bize, “AİHM katilin kim olduğunu işaret etti diye sevinmeyin, son sözü hep ben söylerim” dedi.
Tetikçiyi çocuk mahkemesine gönderdiler.
Yarın öbür gün salıverirler de…
Peki katil kime denir?
Katile vur diyen katil değil midir?
Katilin arkasında duran katil değil midir?
*
Ben bu hafta Çoğunluk filmi hakkındayazacaktım. Seren Yüce’nin çektiği gerçek Türkiye fotoğrafını anlatacak, onun açtığı yoldan bir tartışma yürütecektim.
Ben Çoğunluk’u yazamadım, ama bu yazıyı bana çoğunluk yazdırdı.