Türkiye siyaseti, üstelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilmiş bir kararın üzerine oturarak, parmağını kıpırdatmamayı ve yarayı derinleştirmeyi sürdürüyor. Vicdani reddi nedeniyle 2,5 yıl hapis yatan, sonrasında da hiçbir medeni hakkını kullanamadığı bir tür “sivil ölüm”e mahkûm edilen Osman Murat Ülke’nin yaptığı başvuruyu görüşen AİHM, 24 Ocak 2006'da onun yaşadıklarını kötü muamele olarak tanımlayıp Türkiye'yi tazminata mahkûm etti. Dünyanın bütün gelişmiş demokrasilerinde hukuk sistemine yıllar önce girmiş bir insan hakkı olan vicdani ret, ülkemizde hâlâ hukuken “asker kaçaklığı / emre itaatsizlik” cenderesine kıstırılmaya çalışılıyor.
Hayatı karartılmak istenen son retçi Mehmet Tarhan. 2001 yılında vicdani reddini ilan eden Tarhan, Nisan 2005’te İzmir’de tutuklandıktan sonra, askeri mahkemenin verdiği emre itaatsizlik kararıyla Sivas Askeri Cezaevi’ne gönderildi. Burada bir linç girişimine maruz kaldı, birkaç vicdanlı mahkûmun müdahalesiyle belki de ölümden döndü. O günden bu yana defalarca aynı suçlamayla askeri hâkimin karşısına çıktı ve her defasında birkaç aya varan hapis cezaları aldı. Vicdani retçiyi bir tür müebbet hapse mahkûm etmeyi amaçlayan mevcut uygulamanın gereği olarak bu yargılamalar ve hapis cezaları döngüsel bir hal aldı. Yargılama, hapis, tekrar askeri birliğe teslim, retçinin askeri kıyafet giymeyi yeniden reddetmesi üzerine yine yargılama, yine hapis, yine askeri birliğe teslim, retçinin askeri kıyafet giymeyi yeniden reddetmesi üzerine yine yargılama, yine... Mehmet Tarhan’ın karşı karşıya olduğu bir başka baskı da eşcinselliğiyle ilgili. Sistem, eşcinsel olduğunu beyan eden Mehmet Tarhan’a, askerlik yapmamasının ancak alacağı “çürük” raporuyla mümkün olduğu dayatmasında bulunuyor. Zira, eşcinsellik askeri hukuk içerisinde hâlâ “psikoseksüel bozukluk” olarak görülüyor. Tarhan’a gösterilen çıkar yolun kendisi başlı başına bir aşağılama: Madem hem vicdani retçi hem de eşcinselsin, yaptır bir anal muayene, “bozukluğunu” belgelet, askerlikten yırt!
Bu sürecin sonunda Tarhan, Ağustos 2005’te Sivas Askeri Mahkemesi tarafından emre itaatsizlikten dört yıl hapse mahkûm edildi. Ekim 2005’te Askeri Yargıtay bedensel (“anal” diye okuyunuz) muayene yapılmadığı gerekçesiyle yerel mahkemede verilen bu kararı bozdu. Tarhan, 9 Mart 2006’da Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararı uyarınca tahliye edildi. Mevcutsuz olarak Tokat'taki birliğe gitmesi istendi, bunu yapmayacağını söylemesine rağmen salıverildi. Böylece, bir buçuk yıl süren fiili mahkûmiyet hali, nihai bir hukuki karar değil, yetkililerin kendisini görmezden gelme tavrını takınması nedeniyle son buldu. 10 Ekim 2006’da ise, Askeri Yargıtay’ın bozma kararının ardından yeniden görülen davada Tarhan gıyabında 25 ay hapis cezası aldı. Şu anda nerede olduğu bilinmesine rağmen hakkında herhangi bir işlem yapılmıyor.
Mehmet Tarhan’ın serüveni bize çok şey anlatıyor. İnandığını savunmanın, güce direnmenin tu kaka edildiği bir zamanda, vicdanının sesini dinleyerek dayatmalara boyun eğmeye direnenlerin bunca “süründülmesi”nin yegâne amacı var: Arkadan başkaları sökün etmesin, hakkını isteyenler çoğalmasın, kimse gücü elinde tutanların tavuğuna kışt demesin, bu devran böyle dönsün. Geçtiğimiz bahar, her daim gözümüzün önünde olan şeylerin görmediğimiz yanlarını yüzümüze çarpmakta mahir bir sanatçı olan Mihran Tovmasyan’ın koreograflığını yaptığı “Mehmet Barış’ı Seviyor” adlı modern dans gösterisinde, ucuzcu dükkânlarında çokça gördüğümüz şarkı söyleyen bebekler, asker kıyafetleri içinde meşhur “yaylalar, yaylalar” türküsünü çığırıyordu. İstenildiği zaman kurulan oyuncak bebekler olmadığımıza göre, giyeceğimiz kıyafeti de, söyleceğimiz türküyü de seçmek, hakkımızdır.
(Vicdani ret kavramı ve Mehmet Tarhan’la ilgili yazılar için www.savaskarsitlari.org internet sitesine; Türkiye’de militarizm konusunda Ayşe Gül Altınay’ın derlediği Vatan Millet Kadınlar adlı kitaba bakılabilir [İletişim Yay., 2004])
27 Ekim 2006