Bir kültür emekçisi: Haçik Bedros Amiryan


Yol! Yol!
ben Musa değilim ama
işte kazmamın ucundan akan
damla damla terimle

böyle açarım seni.

Şair, hikâyeci, araştırmacı Haçik Bedros Amiryan, 2. Dünya Savaşı yıllarındaki nafıa askerliği sırasında yaşadıklarının etkisiyle yazdığı yukarıdaki dizelerinde dile getirilene benzer karınca misali bir çalışmanın, emekle ve terle yoğrulu eserlerin yazarıdır. Toplumsal adaletsizlikten, yaşam mücadelesinden, sömürüden söz eden şiir ve hikâyelerinin yanı sıra, Türkoloji alanındaki çalışmalarıyla da tanınan Amiryan, Yaşar Kemal’in ölümsüz eseri İnce Memed’in de Ermenice çevirmenidir (Hagop Mardirosyan’la birlikte). 1915’te İstanbul’un Kumkapı semtinde doğan, 1963’te Ermenistan’a göç eden Amiryan, 1990’da sağlık sorunları nedeniyle Los Angeles’a yerleşmiş, hayatını da 1998’de orada kaybetmişti.

1940’lı yılların ikinci yarısında, 1915 felaketinin üzerinden otuz yıl ve bir nesil geçtikten sonra, İstanbul Ermeni toplumuna mensup bir grup genç, çıkardıkları gazete ve dergilerle “bitti, bitiyor, tükendi” denilen Ermenice edebiyata yeni bir soluk getiriyordu. II. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle, memlekette göreli bir özgürlük ortamı oluşmuş, çok partili siyasi düzene ve demokrasiye geçmek için adımlar atılmıştı. Yaklaşık bir buçuk yıl yayımlanan sol eğilimli Nor Or (Yeni Gün) gazetesinden ötürü “Nor Or Kuşağı” adıyla anılan bu grupta kimler yoktu ki? Avedis Aliksanyan, Zaven Biberyan, Aram Pehlivanyan, S. K. Zanku, Vartan ve Jak İhmalyan, Hagop Arad... Nor Or kapansa, yazarları hapse düşse veya ülkeyi terk etmek zorunda kalsa da onların kaldığı yerden devam etmeye çalışan Rupen Maşoyan, Yervant Gobelyan, Zahrad... Her biri eserleri, duruşlarıyla toplumsal ve kültürel yaşamda iz bırakmış nice isim…

Haçik Amiryan’ın edebi eserleri, birlikte ürün verdiği Nor Or’cularla birlikte anıldı hep. Ermenistan’a göçtükten sonra yazdığı hikâyelerde bile Nor Or’un toplumsal gerçekçi çizgisi hâkimdi. İstanbul’da yayımlanan Yerker Siro yev Baykari (Sevda ve Kavga Şarkıları, 1949), Azadarar İnknaşarj (Ambülans, 1959) ve Erivan’da yayımlanan Şuk Dzakhoğ Alin (Gölge Satan Ali, 1964) adlı eserlerinde kapitalist düzenin ezdiği küçük insanların dertlerine odaklandı ama sevda şarkıları söylemekten de hiç vazgeçmedi. Lumumba (1962) adlı kitapçığında, Belçika’dan bağımsızlık mücadelesi vererek Afrika halkları için bir umut ışığı olan, ancak bir askeri darbe sonucu öldürülen Kongo başbakanı Patrice Lumumba’nın ardından bir ağıt yaktı. 1970’te Erivan Üniversitesi Türkoloji Kürsüsü’nde göreve geldikten sonra bu bölümün öğrencileri için ders kitabı niteliğindeki bir Türkçe okuma kitabı hazırladı. Bu çalışma için pek çok çağdaş Türkiyeli yazarın eserini Ermeniceye çevirdi. 1991’de Paris’te yayımlanan Turkalezu Hay Aşuğner (Türkçe Söyleyen Ermeni Âşıklar) adlı çalışması alanındaki en önemli kaynak oldu. Bu çalışmada Amiryan, Fuat Köprülü’nün Ermenice edebiyatın bütünüyle Türkçe edebiyatın tesiriyle şekillendiği yolundaki tezlerine karşı çıktı, 200’den fazla Ermeni aşuğun hayat hikâyesine ve onların eserlerinden örneklere yer verdi. 1996’da Erivan’da yayımlanan Hayerenits Pokharyal Parer Arti Turkenerum (Günümüz Türkçesine Ermeniceden Geçen Sözcükler) çalışmasında ise iki dil arasındaki güçlü etkileşimi gözler önüne serdi.

Büyük ölçüde siyasi koşulların zorlamasıyla ayrılmak zorunda kaldığı İstanbul’a −kısa bir ziyaret dışında− bir daha dönmeyen Amiryan, doğduğu kenti hiç unutmadı. Bu derin hasreti, İstanbul’u ziyaret eden ahbapları vasıtasıyla elde ettiği anasonu havanda dövüp votkaya katarak yaptığı Erivan usulü rakıyla bile gideremedi.

12 Ocak 2007

Hiç yorum yok: