Bu da başka bir iş ağbi! Bu iş yalnızca sıcak yaz günlerine mahsus, üstelik benim buluşum. Bu ağacı, koca koca dalları olan bu çınarı görüyor musun? Kambur eğer Büyükdere’deki çeşmenin sahibiyse, ben de bu ölümsüz çınar ağacının sahibiyim. Pazarları alacakaranlıkta burada olurum ben. Yemekle, meyveyle dolu şu çantalar bizim komşuların malıdır. Bunları yüklenir, bir buçuk saat yürüyerek varırım buraya. Eğer sabahın bu erken saatinde bu ağacın gölgesini tutmazsam, benden evvel başka yoksul aileler toplanır ve bu çeşmenin yanı başında akşama kadar güzelce eğlenirler. Esnaf adam bu hayat pahalılığında gazinoya, biraya, masaya, sandalyeye para veremez ağbi! Bizim komşular da zaten bir saate kadar burada olur, sonra da bu düzlükte, benim rüzgârlı çınarın serin gölgeleri altına güzelce yayılırlar. Bana da biraz meyve ve iki lira verirler. Fena para değil ağbi! Ben gölge de satarım… (...) Ağbi, Boğaz’ın en güzel manzaralı tepelerinde başka ağaçlarım da var benim; kimse yerlerini bilmez. Eğer gölgeye ihtiyacın olursa bana birkaç gün önceden haber ver. Sen iyi bir adama benziyorsun, az bir paraya anlaşırız.
Haçik Amiryan, “Şuk Dzakhoğ Alin” (Gölge Satan Ali)
adlı öyküden, Erivan, 1964. Çeviri: R. K.
12 Ocak 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder