Kamuoyu tepkisi, Türkiye'de iktidarların canlarının çektiği zaman kullandığı bir koz. Bu tepkinin, rejimin sacayaklarına, sözgelimi kapitalist sistemin işleyişine, milliyetçiliğe ve militarizme yöneldiğinde hemencecik en şedit yollarla bastırıldığını hepimiz biliyoruz. Bunun için yurttaşların örgütlenme hakları gasp edilir, sokağa çıkıp hakkını arayanlar bütün milletin gözü önünde dövülür, işkence görür; hak aramanın vatana ihanet olduğu hissiyatı toplum bilincinin kılcal damarlarına ağır ama kararlı bir şekilde zerkedilir. Oysa, güç odakları birilerine gözdağı vermek istediklerinde, tu kaka ettikleri o kamuoyu tepkisine can simidi gibi sarılırlar. Bu tür tepkinin ateşleyeni de körükleyeni de bizzat kendileridir aslında. Böylece, ellerini bulaştırmak istemedikleri pis işleri kamuoyuna veya kamuoyunun "hassasiyetleri"ne havale ederek hem amaçlarına ulaşmış, hem de temiz kalmış olurlar. Öncülüğünü İttihatçıların yaptığı bir stratejidir bu. 1913'te İzmir civarındaki 100.000 kadar Rum'un birtakım tehditlerle yurtlarını terk etmek zorunda kalması, 1914'te cihat ilan edilmesinin hemen ardından Pera'daki Tokatlıyan Oteli'nin basılıp yağmalanması, 1922'de milli mücadele karşıtı gazeteci Ali Kemal'in İzmit'te linç edilmesi, 1928-29'da Anadolu'da her nasılsa kalmış olan Ermenilerin Suriye'ye göçe zorlanması, 1934'te Yahudilere yönelik Trakya olayları, 1945'te Tan Gazetesi'nin basılması, 6-7 Eylül 1955 olayları ve daha pek çokları, yukarılardan organize edilen, ama sahne üzerinde hep kamuoyu tepkisinin, sıradan insanların, çoğunlukla da şiddete meyyal, gözlerini kan bürümüş kesimlerin yer aldığı birer gölge oyunudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder