Hrant'ın cenaze töreninden sonra "Hepimiz Ermeniyiz" sloganı etrafında koparılan fırtınanın nasıl hazırlandığına kabaca bir göz atmak bile vaziyeti açık ediyor. Saadet Partisi'nden Şevket Kazan'ın açtığı bayrağı ("Hepimiz Müslümanız, hepimiz Mehmet'iz!") yükseltenler BBP başkanı Yazıcıoğlu'yla MHP başkanı Bahçeli oldu; milliyetçilik yarışında geri kalmak istemeyen başbakan Erdoğan da bu söylemin bayraktarlığına soyundu. Stadyumlarda ("ayağa kalkmayan Ermeni olsun!") ve televizyonlarda ("Ermeni gibi üstüme gelme!") dile getirilen herzeler, siyasilerin verdiği mesajı büyük bir hevesle alanların durumdan vazife çıkararak, baskı altındaki bir grupla duygudaşlık geliştiren duyarlı insanları sindirme operasyonuna katkı sağlamasından başka bir şey değil.
Sıradanlaşan ırkçılık
Hrant'ın öldürülmesinin ardından vicdanlarının sesini "Hepimiz Ermeniyiz!" sloganıyla dışavuranlar arasında da, onlara "Hepimiz Türküz!" diye diklenenler arasında da Ermeniler bulunmadığı halde, bu çatışma sonucunda yaşanan gerilimin bir numaralı mağdurunun, susturulmaya, sindirilmeye çalışılan Türkiyeli Ermeniler olması ne acı! Hasbelkader Türk, Kürt, Japon, Fransız değil de Ermeni olarak doğmanın, Ermeni olmanın tekinsizliğini her geçen gün daha fazla hissetmek, zihinlerde 1930'ların ırkçı Almanyasında Yahudi olmaya dair çağrışımlara yol açıyor. Son günlerde en sık duyduğumuz teranelerden biri, ırkçılığın, yabancı ve azınlık düşmanlığının Türkiye'de hiçbir zaman varolmadığı, Türk milliyetçiliğinin asla ve kat'a ırkçılık temeli üzerine kurulmadığı. Bu görüşü dillendirenler, kötü misal emsal olurmuş gibi, Avrupa'da Türkiye'dekinin boyutlarını kat be kat aşan bir ırkçı nefretin kol gezdiğini dile getiriyorlar hep bir ağızdan. Bu savunmanın gözden kaçırdığı önemli bir nokta var: Sözü edilen ülkelerin tamamında ırkçılık ayıplanan, marjinalize edilen, başa çıkılmaya çalışılan bir illet olarak görülüyor. Fransa'da, 2002'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ırkçı Jean-Marie Le Pen'in ilk turda yüksek oy almasının yarattığı dehşetin ardından ikinci turda seçmenlerin kahir ekseriyetinin (%82) Jacques Chirac etrafında birleştiğini hatırlıyoruz. Oysa Türkiye'de, geleneksel olarak aşırı uçlar tarafından dile getirilen ırkçı ve faşizan görüşlerin siyasetin bütününe nasıl da nüfuz ettiğini gözlemliyoruz son birkaç yıldır. Ilımlılaştığı söylenen MHP çizgisinin yaşadığı söylenen değişim değil onu merkeze yaklaştıran, aksine, CHP'siyle, AKP'siyle, DYP'siyle, DSP'siyle merkezin topyekûn MHP'leşmesinden söz edilebilir bugün rahatlıkla. Birkaç yıl önce sözleri genellikle istihzayla karşılanan Doğu Perinçek'in bugün kamuoyu "hassasiyet"lerine ince ayar veren bir bilirkişi konumuna yükselmesi bu sürecin sonucu değil mi?
2 Şubat 2007
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder