Mayıs 2005'te Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenecek olan Ermeni Konferansı'nın düzenleyici ve katılımcılarını “hıyanet” ve “vatanı arkadan hançerlemek”le itham eden adalet bakanı Cemil Çiçek hâlâ görevde, Hrant Dink cinayetiyle ilgili soruşturmayı yürüten mercilerin üzerindeki en yetkili makam konumunda.
Fransa meclisinden geçen inkâr yasasının tartışıldığı günlerde “70.000 Ermenistanlıyı sınırdışı edelim!” önerisinin sahibi Şükrü Elekdağ'ın, Vakıflar Yasası'yla ilgili meclis görüşmelerinde “milleti bir tarafa bıraktınız, Agop'un işiyle uğraşıyorsunuz” diyen Bayram Meral'in partisi CHP’nin genel başkanı Deniz Baykal Dink ailesinin evinde, Patrikhane'de taziyede.
Cemaat vakıflarını yabancı vakıf gibi mütalaa ederek Vakıflar Yasası'nı veto eden cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in çelengi kilise avlusunda.
Lübnan'a asker gönderilmesini protesto eden bir gruba yönelik linç girişimini “vatandaş tepkisi” olarak yorumlayan emniyet müdürü, yetkisi olmadığı halde, cinayetle ilgili “örgüt bağlantısı yok” açıklaması yapmakta.
AGOS'un önünde “bir gece ansızın gelebiliriz” “ya sev ya terk et” diye çığıranlar internet sitelerinde zaferlerini kutlamakta, Kadıköy Surp Takavor Kilisesi duvarını kirletmekte...
Malları satmak için pozitif milliyetçilik diye diye sokaktaki milliyetçi hassasiyetleri okşayan reklamcılar yeni kampanyalar peşinde. “Ermeni Soykırım Yalanı” başlığı altında program üstüne program yapan, bir de hiç hicap duymadan, ırkçılıktan geçilmeyen bu programların Türk-Ermeni dostluğuna adandığını iddia eden TRT, cenazeden canlı yayında. Paris'teki Gomidas anıtının fotoğrafına işeyen bir köpek çizimi eklemeyi marifet sayan gazeteler derin teessür içinde(!). Mersin'de birkaç çocuğun bayrağa karşı yaptığı saygısızlıktan sonra, yukarılardan gelen bir işaretle bayraklarını kapıp “sözde vatandaş”lara haddinin bildiren “gerçek” vatandaşlar kim bilir hangi magazin programına dalıp hayallenmede.
Liste uzadıkça uzayabilir. Memleketi sevmenin ölçüsünün kendi sığ dünya görüşleri olduğunu sananlar, kendilerine benzemeyeni, kendileri gibi düşünmeyeni, kendilerinden olmayanı bir çırpıda vatan haini ilan edenler, TCK’nın 301. maddesi değişmesin diye bin bir takla atan siyasiler, kanaat önderleri...
Daha somut ve güncel örnekler verelim: Hrant Dink cinayetinin haklı gerekçeleri olduğunu, Hrant'ın ileri gittiğini ima edenler; cinayeti komplo teorileriyle, hatta “Ermeni oyunu”yla açıklayanlar; söz ederken Talat Paşa cinayetini, ASALA terörünü anımsatmadan geçemeyenler; Hrant'ın Ermeni kimliğinden ötürü ve sırf 1915'te yaşananları tartışılabilir hale getirmeye çabaladığı için öldürüldüğünü söylemekten imtina ederek sorunu salt düşünce özgürlüğü düzlemine, hatta daha da hazini, Türkiye'nin prestijini sarsmak için düzenlenen bir komplo ucuzluğuna indirgeyenler; Hrant'ı sevebilmek için onun illa ki bir yurtsever olduğuna, diasporayla görüş ayrılığı içinde bulunduğuna veya kendi cemaati içerisinde yalnız kaldığına vurgu yapmak zorunda hissedenler...
*
Yaşanan acı olayın insanı en çok üzen tarafı, Hrant'la birlikte, içimizdeki değişime dair umutların toprağın bin kat dibine gömülmesi… Ne kadar çalışıp çabalarsanız, ne kadar ter dökerseniz dökün, yeni bir geleceği inşa etmek, geçmişi konuşup tartışmak için elzem olan en küçük bir siyasal zeminin dahi var olmadığını görmek, insanda yıllardır inandığı, uğruna mücadele ettiği değerlerin kumdan kaleler olduğu duygusunu, son on yılda yaşandığını sandığımız değişimlerin birer yanılsama olduğu, aslında bir mayın tarlasında gözlerimiz bağlı yürümekte olduğumuz hissiyatını uyandırıyor.
Yüreğimizde kapladığı yer, uzanmış kanayan cansız bedeninden çok daha büyük olan Hrant’ın yokluğu akıllara Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın, / Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın, / Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı; / Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın” dizelerini düşürüyor en çok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder