Agos, 23 Ocak 2009
Eylemlerde, gösterilerde çokça tekrarlanan ve yüreğimizden koparak bağırdığımız ‘Yaşasın halkların kardeşliği!’ sloganının solun farklı kimliklere bakışındaki birtakım arızaların üsttünü örttüğünü gözlemlemek mümkün.
Doğası gereği enternasyonalisttir sol; kana, etnik aidiyete önem vermez. Dünyanın farklı yerlerinde, farklı dinlere, farklı etnik kökenlere mensup ezilenlerin sınıfsal mücadelesini yüceltir, onların birliği için çalışır. Ancak, toplumsal roller karmaşıktır. Bir ilişkinin ezileni, başka bir ilişkinin ezeni konumuna geçer kolayca. Fabrikada sömürülen işçi eve gidince karısını döver; yahut işçilerini sömüren patron, ‘x’ milliyetinden olduğu için ayrımcılığa uğrayabilir.
Neyse ki, başta feminist teori olmak üzere, sol hareket içinden ve dışından geliştirilen pek çok eleştiri, bu tür mağduriyetlerin gelecekte gerçekleşecek bir devrimle ortadan kalkacağını savunan determinist ve ertelemeci sol söylemi dönüştürdü. Bugün solda yaşanan tıkanıklığı, kimlik meselesini de içine alan, geniş bu dönüşümün yarattığı sancının sonucu olarak değerlendirmek gerek.
Yeni bir sol da bu dönüşümün sonucunda ortaya çıkacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder