Agos, 23 Ocak 2009
Cinayetin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen Hrant Dink’in katlinin toplum vicdanında hâlâ taze bir yara gibi sızlamaya devam etmesinin, Agos’un önünde yine ciddi bir kalabalığın toplanmasının ardında hangi karmaşık duygular var?
Halil Ergün’ün 19 Ocak’ta yaptığı o güzel konuşmada sorduğu soru bu: “Hrant’ın ölümü başka bir şeydi. Sesim çıkmıyordu. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Derin bir vicdan hesaplaşması yaşıyordum. Neydi bu derin acıŞ Neydi?”
Ergün, yaşadığı derin vicdan muhasebesinin sonucunu olağanüstü bir açıklıkla veriyordu Agos’un penceresinden: “Bu, yaralanmış bir vicdandı. Tarihi bir vicdan sarsıntısıydı… Yani Hrant’ın hayatımızdaki derin yeriydi. Kardeşim Hrant, yetim bir halkın yetim çocuğuydu. İşte biz o yetim çocuğu yitirmiştik.”
Hrant Dink’in katledilmesinin milyonlarca Türkiyelinin ruhunda açtığı derin yarığın nedeni, belki de, Agos’un kuruluşundan sonra yaptığı her şeyle kendini göstere göstere Türkiye toplumuna ‘emanet’ etmiş bir Ermeni’ye sahip çıkamamanın suçluluğuydu. Hepimizin gözü önünde, adeta canlı yayında gerçekleşen bu ölümü ta doksan küsur yıl önceki cinayetlere bağlayan görünmez tellerin ilk kez bu kadar net bir şekilde ortaya çıkışıydı.
Bugün, ‘Son Ermeni’nin sokak ortasında, gün ışığında, üç kurşunla öldürülmesi, o gün ‘Ermenilerin’ vahşi muamelelere maruz kaldığı bilgisini, bilinçaltlarından bilinç üstüne taşıyordu.
‘1.500.000+1’ ya da ‘972.246+1’ gibi soğuk rakamsal gerçeklik değil, ‘yetim halkın yetim çocuğuna’ sahip çıkamamanın, ‘emanete hıyanet’ etmenin açtığı gönül yarasıdır bu.
(Fotoğraf: Emine Özcan - Alberto Betta / Bianet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder