Türkiye solu ve 1915

Agos, 23 Ocak 2009

‘Özür Diliyorum’ kampanyasının dünyanın dört bir yanına dağılmış Ermenilerin yüreğini ısıtacağını tahmin etmek zor değildi. Fransa’da 21 aydın ve sanatçının girişimiyle başlayan ve “Ben bir dünya vatandaşı ve felaketten kurtulan Ermenilerin bir evladı olarak, cesaretlerinden dolayı imzacılara müteşekkirim” diyen kampanyanın kısa sürede pek çok kişiye ulaşması, geleceğe umutla bakmak için hâlâ nedenlerimiz olduğunu gösteriyor.

Özür kampanyasının tek hayrı Türkiyeliler ile Ermeniler arasında bir yakınlaşma umudu doğurması değil elbette. 1915’te yaşanan Büyük Felaket nedeniyle özür dileyenlerin vicdanlı tavrı, herkesin öncelikle kendi kapısının önünü süpüreceği bir muhasebe sürecine de imkân tanıyor.

Türkiye’de sol hareketin önemli isimlerinden Ertuğrul Kürkçü’nün Sosyalist Emek gazetesinde yayımlanan ‘Özür Borcu...’ başlıklı yazısı, bu yolda atılan samimi bir adım. Zaten ihtiyacımız olan da, samimiyetten fazlası değil.

Kürkçü’nün, Türkiye solunun 1915 Felaketi hakkında bugüne kadar sergilediği tavrı eleştirerek sosyalistleri özür metninden “vazife çıkarma”ya davet etmesi, solun büyük kısmını etkisi altına alan sessizlik duvarında ciddi bir çatlak oluşturuyor.

Uzun bir alıntı yapmak pahasına, Kürkçü’nün sorularına kulak vermekte yarar var:

“Şimdi herkes elini vicdanına koysun. Son on yılda Türkiye’de nispeten genişleyen ifade özgürlüğü alanı 1915’in öncesi ve sonrasına ilişkin araştırmaları çoğaltmasa, sosyalist hareket, tarihin tanıdığı en büyük etnik temizliklerden biri ve onun sonuçlarıyla politik ve programatik olarak ilgilenecek miydi?

Biz sosyalistler, ‘inkâr’ etmesek de ‘kabul’ ettik mi 1915’te olanları ve onun sonuçlarını? İzini sürdük mü? Bu konuda ‘duyarlı’ olduk mu?

Bir Türk sermaye sınıfının oluşması şunun şurasında 80-90 yıllık bir hikaye. Bu sermaye birikiminin en güçlü kaldıraçlarından birinin gayri Müslim ahalinin mülksüzleştirilmesi, Ermenilerin ‘Büyük Felaket’inin Türk burjuvazisinin doğum günü şenliği olduğunu iyice anladık mı gerçekten? Türk burjuvazisinin ırkçılığın kucağına doğmuş olmasının anlamı üzerinde yeterince düşündük mü?

Bu ‘felaket’ ve onu izleyen ‘mübadeleler’in emekçilerin en iyi eğitilmiş, en modern kesimlerini yeni Türkiye’den kazıyarak, işçi hareketini de, sosyalist hareketi de on yıllardır bir türlü giderilemeyen bir köksüzlük haliyle baş başa bırakmış olduğu hakkında yeterince düşündük mü?”

*

Kürkçü’nün sorularının da gösterdiği gibi, son yıllardaki bazı dönüşümleri dikkate almazsak, Türkiye solu 1915’te yaşanan Büyük Felaket’i bugüne dek tam anlamıyla idrak edemedi. Özellikle 1960’lardan itibaren sol düşüncede baskın olan bir tür Marksist yorum, gayrimüslimleri emperyalizmin Osmanlı topraklarına nüfuz etme aracı, aracısı, komprador burjuvazi olarak görüyordu. 1915 ise, bu işbirlikçi burjuvazinin ‘milli’ sermaye tarafından elimine edilmesi anlamına geliyor, dolayısıyla hayırlı bir gelişme olarak görülüyordu.

Elbette, Ermenilerin başına gelenlerin inkârının vebalini salt sola yıkmak adaletsizliktir. ‘Ermeni’nin Türkiye sağı açısından ‘öteki’ olduğunu ve Türk ulusal kimliğinin inşasında da bu ötekiye ihtiyaç duyulduğunu biliyoruz. Derdimiz, milliyetçilikle bir arada düşünülmesine imkân olmadığına inandığımız sol ideallere ulaşma yolunda bir sorgulamaya katkıda bulunmak.

Kürkçü’nün yorumlarının yaratacağı yankılar, gerçek bir muhasebenin kapısını aralamamıza yardımcı olabilir. Niyet iyi olduktan sonra hiçbir tartışma geç değildir.

Hiç yorum yok: